top of page
Ara
  • Avukat Baran DELİL

Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir, Nasıl Açılır

Delil Hukuk Bürosu

anlaşmalı boşanma avukatı ankara
 

Makale İçindekiler:

  1. Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir?

  2. Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?

  3. Anlaşmalı Boşanma Kararı Nasıl Kesinleştirilir?

  4. Anlaşmalı Boşanma Davasını Kim Açabilir?

  5. Anlaşmalı Boşanma Davasının Şartları

  6. Anlaşmalı Boşanma Davasında Boşanmanın Ferileri

  7. Anlaşmalı Boşanma Davasında Velayet

  8. Anlaşmalı Boşanma Davasında Çocuklar Kişisel İlişki Kararı

  9. Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka Alınır mı?

  10. Anlaşmalı Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat

  11. Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?

  12. Anlaşmalı Boşanma Davasında Eşyaların Durumu

  13. Anlaşmalı Boşanma Davasında Ziynet Eşyalarının Durumu

  14. Anlaşmalı Boşanma Davasında Görevli Mahkeme

  15. Anlaşmalı Boşanma Davasında Yetkili Mahkeme

  16. Anlaşmalı Boşanma Davasında Protokol Nasıl Hazırlanır?

  17. Anlaşmalı Boşanma Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları

 

Anlaşmalı Boşanma Davası Nedir?


Boşanma davası, ölüm ve gaiplik gibi evlilik birliğini sona erdiren sebeplerden birisidir. Boşanma davaları tarafların kendi aralarında boşanmaya ilişkin tüm hususlar üzerinde anlaşmaya varmalarının mümkün olup olmamasına göre: Anlaşmalı boşanma davası ve çekişmeli boşanma davası olarak ikiye ayrılmaktadır.


Eşlerin karşılıklı olarak anlaşarak mahkemeye birlikte başvurması veya eşlerden birinin açtığı çekişmeli boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi halinde, anlaşmalı boşanma davası söz konusu olur. Taraflar boşanma davası devam etmekte iken Sulh Sözleşmesini mahkemeye sunarak boşanma konusunda anlaştıklarını belirtebilirler. Anlaşmalı boşanma davası genellikle bir protokolün mahkemeye sunulmasıyla olur.


Çekişmeli boşanma davası; tarafların aralarında anlaşmaya varamadıkları konular olduğunda vuku bulur. Çekişmeli boşanma davası uzun ve zorlu bir süreç olup, tarafların boşanma avukatıyla anlaşması tavsiye olunur. Detaylı bilgi için bakınız: Çekişmeli Boşanma Davası



Anlaşmalı Boşanma Davası Ne Kadar Sürer?


Anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davasına nazaran çok daha kısa sürmektedir. Taraflarca imzalanan anlaşmalı boşanma protokolünün, anlaşmalı boşanmaya dair dilekçe ekinde mahkemeye sunulmasıyla birlikte, genellikle 1-2 hafta içerisinde mahkeme tarafından tensip zaptı düzenlenerek duruşma günü verilir. Anlaşmalı boşanma davalarında duruşma günü, davanın tevzi edildiği mahkemenin iş yüküne göre değişim göstermekle birlikte 1-2 ay sonrasına verilmektedir. Tabii mahkemenin iş yükünün ve duruşma takviminin çok yoğun olduğu bazı istisnai hallerde duruşmanın 2-3 ay sonrasına da verildiği görülebilmektedir. Deneyimli bir anlaşmalı boşanma avukatı ile çalışılması halinde bu süreler öne çekilebilecektir.


Sonuç olarak anlaşmalı boşanma davaları, duruma ve dosyanın tevzi edildiği mahkemenin iş yüküne göre 1-2 hafta kadar da sürebilmektedir, 3-5 ay kadar da sürebilmektedir. Anlaşmalı boşanma davası, bir aksilik çıkmaması halinde, halk arasında yaygın olarak kullanılan tabirle "tek celsede" yani tek duruşmada sonuçlanıp tamamına erdirilen davalardır. Bu nedenle duruşma akabinde boşanmaya karar verilir ve boşanma kararının kesinleştirilmesi süreci yürütülür.



Anlaşmalı Boşanma Kararı Nasıl Kesinleştirilir?


Anlaşmalı boşanma kararının kesinleşmesi için boşanmaya dair gerekçeli kararın tebliğe çıkarılması ve kesinleştirme şerhinin düşülmesi ile kararın nüfusa gönderilmesi gerekmektedir. Anlaşmalı boşanma avukatı, tüm bu süreçleri de anlaşmalı boşanmanın bir parçası olarak müvekkilleri adına yürütür. Anlaşmalı boşanmanın kesinleştirilmemesi halinde taraflar halen daha hukuken evli olarak kabul edilir ve boşanma hususu nüfusa işlenmeyeceği gibi başkasıyla da evlenemezler.



Anlaşmalı Boşanma Davasını Kim Açabilir?


Anlaşmalı boşanma davasını yalnızca boşanmayı isteyen eşlerden biri açabilir. Eşler dışında üçüncü kişilerin, örneğin mirasçıların ve alacaklıların vs. anlaşmalı boşanma davası açmaları mümkün değildir.



Anlaşmalı Boşanma Davasının Şartları


Tarafların anlaşmalı boşanma davasına başvurabilmesi için 1 yıl evli kalmış olma şartı aranmaktadır. 1 yıl evli kalma şartını doldurmayan taraflar anlaşmalı boşanma davasına başvuramayacak olup, çekişmeli boşanma davası açmak zorundadırlar.


Evlilik en az 1 yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurmaları veya eşlerden birinin açacağı çekişmeli boşanma davasını diğer eşin kabul etmesi halinde evlilik birliği temelden sarsılmış sayılır ve anlaşmalı boşanmaya karar verilir.


Taraflar aralarında anlaşarak anlaşmalı boşanmanın şartlarına ve hükümlerine ilişkin olarak bir anlaşmalı boşanma protokolü düzenlemelidir. Anlaşmalı boşanma protokolü, yalnızca boşanma hususunda anlaşılmış olduğuna ilişkin hükümleri değil, boşanmanın ferileri ve hatta ziynet eşyaları ile eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesine ilişkin hükümleri de ihtiva edebilir. Tarafların velayet, nafaka, tazminat vb. tek bir hususta bile anlaşmaya varamamaları halinde çekişmeli olan hususun anlaşmalı boşanma davası yoluyla çözümlenmesi mümkün olamayacağı için dava çekişmeli boşanma davası olarak devam eder. Boşanma davası ve ferileri hakkında kapsamlı bilgi almak için tıklayınız: Boşanma Davası ve Ferileri


Hakimin boşanma kararını verebilmesi için, tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve taraflarca düzenlenen protokolde boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunu uygun bulması şarttır. Aksi takdirde hakim gerekli gördüğü düzenlemeyi yapacak, tarafların bu düzenlemeyi uygun bulması halinde boşanmaya hükmolunacaktır. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz ve hakim boşanmaya karar vermek zorundadır.



Anlaşmalı Boşanma Davasında Boşanmanın Ferileri


Boşanmanın ferileri: Velayet ve nafaka ile maddi ve manevi tazminattır. Tarafların kendi aralarında anlaşmaları halinde boşanmanın ferilerine ilişkin olarak da protokole hüküm eklenebilir. Anlaşmalı boşanma davasında boşanmanın ferilerini kamu düzeninin ve hukuk kurallarının sınırları dahilinde taraflar serbestçe takdir edebilir.


a) Anlaşmalı Boşanma Davasında Velayet


Velayet hususu, boşanmanın gerçekleşmesi ve hükmün kesinleşmesi sonrasında müşterek çocuğun eğitim, bakım, gözetim, barınma vb. ihtiyaçlarından kimin sorumlu olacağı ve bu tip hususlara ilişkin kararı hangi eşin alacağı gibi konuları ilgilendirir. Türk Medeni Kanunumuzda kural olarak ortak velayet söz konusu değildir, hukuken mümkün olduğu da tartışmalıdır ve anlaşmalı boşanma protokolüne yazılsa dahi bir kısım aile mahkemesi hakimleri tarafından kabul edilmemektedir. Ancak günümüzde aile mahkemesi hakimlerinin çok büyük bir çoğunluğu, eğer taraflar arasında düzenlenmiş olan anlaşmalı boşanma protokolünde ortak velayet düzenlemesine yer verilmişse, bu durumu tarafların aralarındaki anlaşma iradesini ortadan kaldırma riskini göze almamak adına kabul etmektedir. Yine de bu hususun sahip olduğu önem dikkate alınmalı ve alanında uzman bir anlaşmalı boşanma avukatı ile görüşülüp hukuki danışma hizmeti temin edilmelidir.


Taraflar velayet hususunda da tam bir uzlaşıya varmış olmalılardır dedik, ancak hakim çocuğun menfaati doğrultusunda protokolde velayet hususunda değişiklikte bulunabilir. Burada üstün olan çocuğun menfaati olduğu için ve çocuğun üstün yararı da kamu düzenine ilişkin bir mesele olduğu için hakimin takdir hakkı vardır. Böyle bir durumun yaşanması halinde tarafların, hakimin velayet hususundaki değişikliğini kabul etmeleriyle birlikte boşanmaya hükmolunur.


b) Anlaşmalı Boşanma Davasında Çocuklar Kişisel İlişki Kararı


Çocukla kişisel ilişki kurulması, velayet kendisine bırakılmamış olan tarafın müşterek çocuk ile görüşmesine ilişkin olarak protokole eklenmesi gerekli olan unsurlardan birisidir.


Taraflar anlaşmalı boşanma protokolüne çocukla kişisel ilişki kurulmasına ilişkin olarak da hüküm ekleyebilirler. Bu hususun tarafların gözünden kaçması ya da taraflarca icra edilebilirlik yönünden eksik düzenleme yapılması halinde hakim tarafından da kişisel ilişkiye ilişkin olarak hüküm kurulabilir.


c) Anlaşmalı Boşanma Davasında Nafaka Alınır mı?


Anlaşmalı boşanma protokolünde taraflar yoksulluk nafakası hususunda anlaşmışlarsa nafakaya hükmolunacaktır. Ancak tarafların yoksulluk nafakasından açıkça vazgeçmiş olmaları, yahut protokol gereği tarafların nafaka istemediklerinin anlaşılması halinde nafakaya hükmolunmaz. Anlaşmada kararlaştırılan hususlar sonrasında dava ile talep edilemeyeceklerdir.


Nafaka talebinden açıkça vazgeçilmemişse yahut bu konuda haklar saklı tutulmuş ise sonrasında iştirak nafakası için dava açılabilir, ancak yoksulluk nafakası için kusur şartı arandığından ötürü anlaşmalı boşanma ile feragat edilmiş olan yoksulluk nafakasına istinaden sonradan dava açılabilmesi mümkün değildir.


İştirak nafakasından taraflar vazgeçse dahi dava konusu edilebilecek yahut sonrasında anlaşılan miktarın artırımı için dava açılabilecektir. Nitekim iştirak nafakası çocuk lehine hükmolunan bir nafaka olduğundan tarafların feragati geçerli olmayacaktır. Hatta günümüzde anlaşmalı boşanma davasını inceleyen aile mahkemesi hakimleri tarafından, iştirak nafakasının da çocuğun giderlerine ilişkin olduğundan ve bu durumun da kamu düzenine ilişkin olduğundan bahisle taraflarca iştirak nafakası talebinde bulunulmamış olsa dahi cüzi bir miktar iştirak nafakasına hükmolunmaktadır.


d) Anlaşmalı Boşanma Davasında Maddi ve Manevi Tazminat


Anlaşmalı boşanma davasında da, tarafların kendi aralarında anlaşmaları ve tazminat hususunun protokolde düzenlenmiş olması şartıyla maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmektedir.


Anlaşmalı boşanma davasında talep edilmeyen maddi tazminat ve manevi tazminata ilişkin olarak sonradan boşanma nedeniyle tazminat davası açılabileceği düşünülse dahi, anlaşmalı boşanma davasında kusur tespiti yapılmadığı için bu talebin reddi gerekecektir. Çünkü boşanmada maddi tazminat ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için kusur şartı aranmaktadır.



Anlaşmalı Boşanmada Mal Paylaşımı Nasıl Yapılır?


Taraflar mahkemeye sunacakları protokolde malların paylaşımı hususunda tam bir uzlaşıya varmış olmalılardır. Ancak mal paylaşımı hususunda karara varılması zorunlu değildir, çünkü anlaşmalı boşanma davası sonrasında dileyen eş mal paylaşımı davası açarak eşler arasındaki mal rejiminin tasfiyesini isteyebilir. Yani anlaşmalı boşanma davasında mal paylaşımının gerçekleştirilmemesi halinde eşler, açıkça mal paylaşımından kaynaklı alacaklarından usulüne uygun bir şekilde feragat etmedikleri müddetçe, mal rejiminden kaynaklı alacaklarından feragat etmiş sayılmazlar ve sonradan 10 yıllık zamanaşımı süresi içerisinde mal paylaşımı davası açabilirler.


Ancak feragat edilecekse de, anlaşmalı boşanma protokolünde "tarafların karşılıklı mal paylaşımı alacakları yoktur" şeklinde genel ifadeler, Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre paylaşımın yapılmış olduğuna dair hüküm teşkil etmemektedir. Bu nedenle sonradan çok büyük hak kayıpları yaşanabilmekte, aslında anlaşma esnasındaki amacı bazı mallardan feragat etmek olan birçok kimse sonradan mal paylaşımı davası açarak bu hakkını talep edebilmektedir. Zaten anlaşmalı boşanma davalarında mutlaka alanında uzman bir boşanma avukatı ile çalışılmasını tavsiye etmemiz de tam olarak bu sebepten kaynaklanmaktadır.(Bakınız: Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2013/1752 E. 2013/12778 K. Sayılı ve 23.09.2013 tarihli kararı ve Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2017/9765 E. 2017/11128 K. Sayılı ve 20.09.2017 tarihli kararı)


Anlaşmalı boşanma protokolünde mal paylaşımına ilişkin olarak devir, ödeme, ödemelerin taksitlendirilmesi, ödemelerin vadelere bölünmesi, mal rejimine dahil olan malları satışı, satış bedelinin diğer eşin payından mahsup edilmesi vb. hükümler düzenlenebilir. Ancak tüm bu hükümler, en ufak bir hata payına el verilmeden, icra edilebilir nitelikte ve yoruma kapalı olarak, hukuki bir dil ile düzenlenmelidir.


Anlaşmalı Boşanma Davasında Eşyaların Durumu


Anlaşmalı boşanma davalarında, sunulan protokolde eşyaların paylaşılmış olması gerekir. Taraflar, eşyaları paylaştıklarına yahut ne şekilde paylaşacaklarına dair hususu protokolde usule ve esasa uygun olarak düzenlemelidir. Aksi durumda hak kaybı yaşayabileceklerdir. Boşanma davasında ev eşyalarının paylaşılması, aynen paylaşım veya nakdi paylaşım olarak gerçekleştirilebilir. Bu noktada da tarafların sözleşme iradesi ön planda tutulur.


Anlaşmalı Boşanma Davasında Ziynet Eşyalarının Durumu


Ziynet eşyası, düğünde takılan para, bilezik, altın vb. takılar ve verilen hediyeleri ifade etmeye yarayan terimdir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatları uyarınca ziynet eşyalarının tümünün kural olarak niteliği gereği kadına ait oldukları kabul edilir. Ancak eğer boşanma protokolü hazırlanırken kadın eş tarafından ziynet eşyalarından feragat edildiği açıkça belirtilmişse, ziynet eşyalarının erkek eşte kalması mümkündür. Yani ziynet eşyalarına ilişkin olarak da, tarafların sözleşme özgürlüğü kapsamında hareket ettiğinin kabulü gerekir ve bu iradeleri uyarınca hüküm kurulur.


Ziynet eşyaları da, mal rejiminin tasfiyesi gibi anlaşmalı boşanma sonrasında ayrıca açılacak olan bir düğün takıları davası ile talep edilebilir. Bu anlamda ziynet eşyasının boşanmanın ferilerinden olmaması ve ziynet eşyalarına ilişkin talebin kabulü için tazminat ve yoksulluk nafakasında olduğu gibi kusur aranmıyor olması dikkate alınır.



Anlaşmalı Boşanma Davasında Görevli Mahkeme


Anlaşmalı boşanma davalarında görevli mahkeme Aile Mahkemeleridir. Aile Mahkemelerinin bulunmadığı yerlerde ise Asliye Hukuk mahkemeleri davaya Aile Mahkemesi sıfatıyla bakacaklardır.


Anlaşmalı Boşanma Davasında Yetkili Mahkeme


Anlaşmalı boşanma davalarında yetkili mahkeme sorunu yaşanmamaktadır ve taraflar, diledikleri aile mahkemesinde ya da aile mahkemesi bulunmayan yerlerdeki asliye hukuk mahkemesinde(aile mahkemesi sıfatıyla davaya bakacaktır) anlaşmalı boşanmaya ilişkin dava açabilirler. Çünkü zaten halihazırda taraflarca anlaşmalı olarak boşanılmakta olduğu için yetki itirazında da bulunulmayacaktır. Ancak tarafların sonradan fikir değiştirmesi vb. nedenlerle anlaşmalı boşanmanın sürdürülememesi halinde dava, çekişmeli boşanma davası olarak devam edecektir. Bu nedenle her ne kadar anlaşmalı boşanma davaları açısından yetkiye ilişkin bir sorun kural olarak yaşanmamaktaysa da, boşanma davalarında yetkili mahkeme hususuna ilişkin olarak beyanda bulunmamız gerektiği kanaatindeyiz.


Boşanma davalarında yetkili mahkeme;

  • Davacının ikametgah adresi mahkemesi,

  • Davalının ikametgah adresi mahkemesi ya da

  • Tarafların son 6 ay ikamet ettikleri yerleşim yeri mahkemesidir.

Ancak bahsedildiği üzere anlaşmalı boşanma davalarında protokol düzenlendiği taraflar yetki hususunda da anlaşmış oldukları için, genel anlamda bir yetki sorunu yaşanmamaktadır.


Anlaşmalı Boşanma Davasında Protokol Nasıl Hazırlanır?


Anlaşmalı boşanma davasında, tarafların bir protokol hazırlayarak mahkemeye sunmaları davayı kısaltan ve belirginleştiren unsurlardandır. Hakim tarafların anlaştığı hususları bizzat uygulamak durumunda olmayıp, tarafların ve çocukların menfaatleri doğrultusunda gerekli gördüğü değişiklikleri yapma hakkına sahiptir. Tarafların bu değişiklikleri kabul etmelerinin sonucunda boşanmaya hükmolunur.


Anlaşmalı boşanma protokolünde; nafakaya, mal paylaşımına, eşyalara, velayete dair hususlar konusunda anlaşılması gerekmektedir. Bu hususların açık ve şüpheye mahal bırakmayacak şekilde düzenlenmesi ileride doğacak uyuşmazlıkların önüne geçilmesini sağlar. Nitekim protokolde yer almayan yahut bahsedilmeyen mal paylaşımı, nafaka, ziynet ve mehire dair unsurlara dair ileride uyuşmazlıklar doğabilmekte ve mahkemeye başvurulabilmektedir.


Anlaşmalı boşanma protokolü taraflarca hazırlanabilir ancak taraflar hukuk bilgileri olmadığı için protokolün hazırlanması sürecinde bazı konuları gözlerinden kaçırıp geri dönüşü olmayan hak kayıpları yaşayabilmektedirler. Bu sebeple mutlaka bir boşanma avukatından protokol hazırlanması konusunda yardım alınmasını tavsiye ederiz. Örnek protokol için bakınız.


Detaylı bilgi için anlaşmalı boşanma protokolünün nasıl hazırlanması gerektiğine dair makalemizi okuyabilirsiniz: Anlaşmalı Boşanma Protokolü Nasıl Hazırlanır



 

Anlaşmalı Boşanma Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları

 

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/18057 E. 2018/5435 K. sayılı 17.05.2018 tarihli kararı: "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ Taraflar arasındaki eşya alacağı davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Y A R G I T A Y K A R A R I

Davacı; davalı ile boşandıklarını, evlenirlerken mehir senedine dayalı olarak kendisine verilen 3.500,00 TL tutarındaki altın ve eşyalar ile babasının takmış olduğu 81 gram ağırlığındaki 4.000,00 TL tutarındaki bileziğin evden kovulması sebebiyle müşterek hanede kaldığını ve davalıdan talep edildiği halde iade edilmediğini ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile toplam 7.500,00 TL tutarındaki altın ve eşya bedellerinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.


Davalı; davacının kendisini aldatması nedeniyle boşandıklarını ve anlaşmalı boşanmayı kabul eden davacıyı ziynet eşyaları üzerinde olduğu halde ailesinin evine kendisinin götürdüğünü, davacının şahsi eşyalarıyla birlikte mehir senedinde yazılı bazı eşyalarını da teslim aldığını, bu eşyalarla birlikte mobilyaları da almasının söylendiğini ancak davacının ailesinin "kızımızın yuvası dağılmış, eşyayı ne yapalım" şeklinde beyanda bulunduklarını, ayrıca davacının babasının 81 gram altın taktığı hususunun doğru olmadığını, davacının babasının düğünde bugünkü değeri 200,00 TL'yi geçmeyecek bir künye, doğumda da 10 veya 12 gramlık bir bilezik taktığını, davacının bu altınları da ayrılık sırasında yanında götürdüğünü, davacının mehir senedine ya da düğün hediyelerine dayalı herhangi bir alacağının olmadığını belirterek davanın reddini dilemiştir.

Mahkemece; davaya konu edilen mehir senedine dayalı ev eşyalarının davalının yedinde kaldığı anlaşılmakla, mehir senedine dayalı ev eşyaları yönünden davanın kabulü ile A-) Yatak Odası Takımı (600,00 TL), Yemek Odası Takımı (450,00 TL), Koltuk Takımı (300,00 TL), 1 Adet Yatak (100,00 TL), muhtelif Halı (150,00 TL), muhtelif Yorgan (30,00 TL), muhtelif Elbise (100,00 TL), muhtelif Ayakkabı ve Makyaj Takımı (50,00 TL), 1 çift küpe (150,00 TL) ve 1 adet yüzük (250,00 TL)'ün toplam bedelleri olan 2.180,00 TL'nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya ödenmesine; davaya konu altınlar hususunda ise, mehir senedinde borçlu olarak yani mehri bağışlayan olarak imzası bulunan davalının mehirdeki 112 gram altını evlilik sırasında davalının zilyetliğine ve kullanımına teslim ettiği, ayrıca davalının, davacının babasının düğün sırasında 12 gram bir adet 22 ayar bilezik ile 14 ayar ince bir bileklikten başka altın takmadığı konusunda yemin ettiği, dolayısıyla davacının babasının düğünde 81 gram altın taktığı hususunun ispatlanamadığı, davacının altınlarının davalıda kaldığını, davalının da altınların davacının üzerinde gittiğini iddia ettikleri, dosya kapsamı ile altınların davacının kullanımı ve zilyetliğine teslim edildiğinin sabit olduğu, ancak davacının bu altınların davalı tarafından kendisinden alınıp bir daha iade edilmediği hususunu ispat edemediği, bu yöndeki davacı tanık beyanlarının soyut, inandırıcılıktan uzak davacıyı haklı çıkarmaya yönelik beyanlar olduğu, dinlenen davalı tanıklarının ise taraflar ayrılmadan bir gün önce verilen iftar yemeğinde davacının altınlarının üzerinde olduğunu gördüklerini beyan ettikleri, davacının zilyetliğine teslim edilmiş olan ziynet eşyalarının kolaylıkla taşınıp saklanabilen türden eşyalar olduğundan ve davacının da bu altınların zorla ya da herhangi bir nedenle elinde alınıp bir daha iade edilmediğini ispat edemediğinden ziynet eşyalarının davacı üzerinde gittiğinin kabul edilmesinin gerektiği gerekçesi ile altınlar yönündeki davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde taraf vekillerince temyiz edilmiştir.

A)-Davalının temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede; 5219 ve 5236 sayılı yasalar ile HUMK'nun 427. maddesinde öngörülen kesinlik sınırı 01.01. 2016 tarihinden itibaren 2.190 TL'ye çıkarılmıştır. Hüküm, karar tarihi itibariyle kesin niteliktedir. Kesin olan kararların temyiz istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas 1990/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı uyarınca Yargıtay'ca da temyiz isteminin reddine karar verilebilir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalının temyiz isteminin REDDİNE ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine;

B)- Davacının temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede; Uyuşmazlık, ziynet alacağı istemine ilişkindir.Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını kanıtlamakla yükümlüdür. Gerek doktrinde, gerek Yargıtay içtihatlarında kabul edildiği üzere ispat yükü hayatın olağan akışına aykırı durumu iddia eden ya da savunmada bulunan kimseye düşer. Öte yandan, ileri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimse iddia ettiği olayı kanıtlaması gerekir.Davacı kadın dava konusu edilen ziynet eşyasının evden kovulması sebebiyle müşterek hanede kaldığını ve davalıdan talep ettiği halde iade edilmediğini ileri sürmüş, davalı koca ise bu altınları davacının üzerinde götürdüğünü savunmuştur. Hayat deneylerine göre olağan olanın bu çeşit eşyanın kadının üzerinde olması ya da evde saklanması, muhafaza edilmesidir. Başka bir anlatımla, bunların davalı tarafın zilyetlik ve korunmasına terk edilmesi olağan durumla bağdaşmaz. Diğer taraftan, ziynet eşyası rahatlıkla saklanabilen, taşınabilen, götürülebilen türden eşyalardandır. Bu nedenle evden ayrılmayı tasarlayan kadının bunları önceden götürmesi, gizlemesi her zaman mümkün olduğu gibi, evden ayrılırken üzerinde götürmesi de mümkündür. Bunun sonucu olarak, normal koşullarda ziynet eşyalarının kadının üzerinde olduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ziynet eşyasının varlığını, evi terk ederken bunların zorla elinden alındığını ve götürülmesine engel olunduğunu, evde kaldığını, kadının ispatlaması gerekir.Davacı iddiasının ispatı için tanık deliline dayanmış ve gösterdiği tanıklar mahkemece dinlenmiştir. Dinlenen davacı tanıkları, davacıya düğünde 112 gram altın takıldığını, ayrıca babasının da 81 gram altın taktığını, davacının kocası tarafından yeğeninin evine bırakıldığında ziynet eşyalarının üzerinde olmadığını, kıyafetleri ile geldiğini beyan etmişlerdir. Davalı tanıklarının taraflar ayrılmadan bir gün önce verilen iftar yemeğinde davacının altınlarının üzerinde olduğunu görmeleri, dava konusu ziynetlerin davacı evden ayrılırken elinden alınmadığı anlamına gelmemektedir.Aksine ciddi ve inandırıcı delil ve olaylar bulunmadıkça asıl olan tanıkların gerçeği söylemiş olmalarıdır. Akrabalık veya diğer bir yakınlık başlı başına tanık beyanını değerden düşürücü bir sebep sayılamaz. Dosyada tanıkların gerçek olmayan olayları gerçekmiş gibi ifade ettiklerini kabule yeterli delil ve olgu yoktur. Aksine davacı tanık beyanları aynı anlatımları içerir ve birbiriyle tutarlı olup, davacının iddiasını da destekler niteliktedir. O halde, tanıkların sözlerine değer vermek gerekir. Bu itibarla davalının, davacının babasının düğün sırasında 12 gram bir adet 22 ayar bilezik ile 14 ayar ince bir bileklikten başka altın takmadığı konusunda yemin ettiği, dolayısıyla davacının babasının düğünde 81 gram altın taktığı hususunun ispatlanamadığı kabulü de yemin delilinin son delil olduğu ve tüm deliller toplandıktan sonra değerlendirilmesi gerektiği için yerinde değildir.Buna göre dinlenen tanıkların beyanları birlikte değerlendirildiğinde, davacı kadının, dava konusu ettiği altınların varlığı ve müşterek evde kaldığı yönündeki iddiasını ispat ettiği anlaşılmaktadır. O halde mahkemece, yukarıdaki ilkeler gözetilerek, davacı tarafça varlığı ve müşterek evde kaldığı ispatlanan altınlar yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile bu altınlar yönünden davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün HUMK.nun 428. maddesi gereğince davacı yararına BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 6100 sayılı HMK'nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK.nun 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu davacı yönünden açık, davalı yönünden kapalı olmak üzere, 17.05.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

 

Yargıtay 8. Hukuk Dairesi 2020/173 E. 2020/1504 K. sayılı 18.02.2020 tarihli kararı: "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ:Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ:Katılma Alacağı Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada bozma sonrası yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı ... vekili, evlilik birliği içinde davalı erkek adına edinilen taşınmazlar bulunduğunu açıklayarak, mal rejiminin tasfiyesini ve fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 10.000,00 TL alacağın faiziyle davalıdan tahsilini talep etmiştir. Davalı ... vekili, davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece verilen ilk kararda, tarafların anlaşmalı boşanmaları ve mal rejimini tasfiye etmiş olmaları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin temyizi üzerine yapılan inceleme neticesinde Daire'nin 2013/1752 Esas ve 2013/12778 Karar sayılı ilamı ile somut olayda boşanma dosyası içeriğindeki protokol ve beyanlarla tarafların aralarındaki mal rejimini tasfiye ettikleri kabul edilemeyeceğine işaret edilerek evlilik süresinde davacı adına tescil edilen malvarlığı bulunup bulunmadığının araştırılması, protokol içeriği dikkate alınarak mal paylaşımı yapılmış ise davacıya hangi mallar ve değerlerin düştüğü üzerinde durulması, dosya kapsamındaki tüm deliller birlikte değerlendirilerek elde edilecek sonuca göre bir karar verilmesi yönünden hüküm bozulmuştur.

Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonunda verilen ikinci kararda davanın kabulü ile 69.560,00 TL'nin karar tarihinden itibaren başlayacak faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz itirazı üzerine yapılan inceleme neticesinde Daire'nin 2017/9765 Esas ve 2017/11128 Karar sayılı ilamıyla HMK'nin 177.maddesine göre ıslah, tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilirse de; 04.02.1948 tarih ve 1944/10 Esas-1948/3 Karar sayılı, yine 06.05.2016 tarihli ve 2015/1 Esas-2016/1 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları doğrultusunda bozma kararından sonra ıslah yapılamayacağına işaret edilerek somut olayda dava dilekçesinde, tasfiyeye konu taşınmazlar nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı olmak üzere 10.000,00 TL katılma alacağı isteğinde bulunulduğu, Dairemizin bozma ilamından sonra verilen 24.10.2016 havale tarihli ıslah dilekçesi ile bu isteğin 69.560,00 TL'ye yükseltildiği, aynı tarihte ıslah harcı yatırıldığı, Mahkemece İçtihadı Birleştirme Kararı göz önüne alınmadan bozma sonrası yapılan ıslahla arttırılan miktarı da kapsar şekilde karar verilmesinin doğru olmadığı gerekçesiyle hüküm bozulmuş, bozma nedenine göre davacı vekilinin tüm ve davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından yapılan karar düzeltme isteği de reddedilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak verilen son kararda, davanın kısmen kabulüyle 10.000,00 TL'nin 08.12.2016 tarihinden itibaren başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve uyulan bozma ilâmında açıklandığı üzere işlem yapılıp sonucu dairesinde hüküm tesis edildiğine göre davacı vekilinin aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2.Davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarına gelince; Mahkemece, bozmaya uyularak karar verilmiş ise de bozmanın gereği tam olarak yerine getirilmemiştir. Bozmadan sonra yapılan ıslaha değer verilemeyeceği dikkate alınmaksızın davacı tarafın talep miktarı olan 10.000,00 TL'ye hükmedildiği halde davanın kabulü yerine davanın kısmen kabulü şeklinde hüküm tesis edilmesi hatalıdır. Bundan ayrı dosya kapsamındaki bilgi ve belgeler incelendiğinde davacının mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklı alacağının usulüne uygun şekilde 69.560,00 TL olarak belirlenip Mahkemece kabul edildiği ve davacının dava dilekçesinde fazlaya dair haklarını saklı tuttuğu sabit olup, hüküm tesis edilirken bu hususun gözetilmemesi doğru olmamıştır. Ne var ki, zikredilen bu hususlar yeniden yargılamayı gerektirmediğinden kararın düzeltilerek onanması uygun görülmüştür.

SONUÇ: Temyiz olunan hükmün (2.) bentte açıklanan sebeple hüküm fıkrasının (1) nolu bendi "Davanın kısmen kabulü ile; 10.000,00 TL'nin mahkememiz 2014/84 Esas, 2016/1148 Karar sayılı dosyası karar tarihi 08.12.2016 tarihinden itibaren başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,'' ibaresinin hüküm fıkrasından çıkarılmasına, yerine "Davanın kabulü ile; 10.000,00 TL'nin mahkememiz 2014/84 Esas, 2016/1148 Karar sayılı dosyası karar tarihi 08.12.2016 tarihinden itibaren başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya dair haklarının saklı tutulmasına" ibaresinin yazılmasına, HUMK'un 438/7 maddesi uyarınca hükmün düzeltilmiş bu şekliyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA; davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının (1.) bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK'un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 18.02.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

 

ankara boşanma avukatı

bottom of page