top of page

Nafaka Miktarı Ne Kadar ve Neye Göre Belirlenir? 2025

  • Yazarın fotoğrafı: Avukat Baran DELİL
    Avukat Baran DELİL
  • 1 gün önce
  • 15 dakikada okunur

Delil Hukuk Bürosu

ree

Makale İçeriği:


Nafaka Miktarı Nasıl Belirlenir?


Nafaka, Türk Medeni Kanunumuzda düzenlenen ve aile hukuku ilişkilerinden doğan bir yardımlaşma yükümlülüğüdür. Hukuki tanım itibarıyla nafaka, kanunda belirtilen kişilerin, yardıma muhtaç duruma düşen veya düşme tehlikesi bulunan yakınlarına, mahkeme kararıyla ödemekle yükümlü kılındığı parasal bir destektir. Bu yükümlülüğün temelinde, aile bireylerinin birbirlerine karşı olan ahlaki ve hukuki dayanışma sorumluluğu yatmaktadır. Nafaka, bir tarafın keyfi olarak yaptığı bir yardım değil, kanundan kaynaklanan ve hâkim kararıyla icra edilebilir hale gelen bir borçtur.


Türk hukuk sisteminde nafaka türleri: tedbir nafakası, iştirak nafakası, yoksulluk nafakası ve yardım nafakası şeklinde dört tanedir. Her bir nafaka türü, kendine özgü hukuki şartlara ve amaçlara hizmet eder. Nafaka, boşanma davasının ferilerindendir ve bu nedenle boşanma davası ile birlikte talep edilebilir. Ayrıca açılacak olan bir nafaka davası ile boşanma davası bittikten sonra da talep edilebilmesi mümkündür, ancak genellikle böyle bir uygulama tavsiye edilmemektedir. Dolayısıyla bu nafaka türlerinden her birinin hesaplanmasında, kendilerine özgü hukuki şartlar ve amaçlara göre farklı kriterler dikkate alınır.


Nafaka miktarının belirlenmesi, Türk Medeni Kanunumuzun öngördüğü hakkaniyet ilkesi çerçevesinde, somut olaya özgü delil ve durumlar değerlendirilerek ve hâkimin takdir yetkisi kullanılarak gerçekleştirilir. Hâkim, bu yetkisini keyfi bir şekilde değil, dosya kapsamındaki somut delillere ve kanunun çizdiği sınırlara bağlı kalarak kullanmakla yükümlüdür. Bu süreçte temel yöntem, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının ayrıntılı bir şekilde araştırılmasıdır. Mahkeme, bu araştırmayı Emniyet Müdürlüğü, Sosyal Güvenlik Kurumu, bankalar ve tapu müdürlükleri gibi ilgili kurumlardan bilgi talep ederek yürütür. Bu araştırmadan elde edilen veriler, nafaka miktarının tespitinde temel dayanağı oluşturur.


Tarafların kendi aralarında bir nafaka miktarı üzerinde anlaşmaları da mümkündür. Özellikle anlaşmalı boşanma davalarında, taraflar hazırladıkları protokolde nafaka miktarını serbestçe kararlaştırabilirler. Ancak tarafların anlaştığı miktarın hâkim tarafından onaylanması gerekir. Hâkim, özellikle müşterek çocuğun menfaatini gözeterek veya taraflardan birinin aşırı derecede mağduriyetine yol açacak bir anlaşma söz konusu olduğunda, anlaşılan miktarı uygun bulmayabilir ve hakkaniyete uygun yeni bir miktar belirleyebilir. Dolayısıyla, nihai belirleme yetkisi her durumda hâkime aittir.


Nafaka miktarının genellikle nafaka yükümlüsünün aylık gelirinin %20-25'i oranında belirlendiği belirtilmektedir. Ancak bu ifade kesinlikle hukuki değildir, kaynağını da kanundan değil, genel yargılama uygulamalarından ve halk arasındaki söylemlerden almaktadır. Hakim, her somut olayda dosyada mevcut delilleri dikkate alarak hakkaniyete uygun bir belirleme yapmalıdır. Aşağıda, hakimin nafaka miktarının belirlenmesi hususunda takdir yetkisini kullanırken dikkate alacağı bazı hususları tek tek ele alalım.


Nafaka Miktarı Belirlenirken Dikkate Alınacak Hususlar


Nafaka miktarının belirlenmesi, kanunda öngörülen belirli bir matematiksel formüle dayanmaz. Bu süreç, tamamen somut olayın koşulları çerçevesinde ve Türk Medeni Kanunumuzun 4. maddesinde düzenlenen hâkimin takdir yetkisi kapsamında yürütülür. Hâkim, bu yetkisini kullanırken hakkaniyet ilkesini gözetmekle yükümlüdür. Bu ilke uyarınca, nafaka alacaklısının ihtiyaçları ile nafaka yükümlüsünün ödeme gücü arasında makul ve adil bir denge kurulması esastır.


Hâkimin yapacağı değerlendirme, tarafların sunduğu deliller ve mahkemece re'sen yapılacak araştırmalar neticesinde elde edilen verilerin bütüncül bir analizine dayanır. Bu analizde, tarafların gelir ve giderleri gibi temel ekonomik göstergelerin yanı sıra, yaşları, sağlık durumları, eğitim seviyeleri, sahip oldukları mal varlıkları ve sosyal çevreleri gibi çok sayıda faktör bir arada ele alınır. Amaç, bir tarafın yoksulluğa düşmesini engellerken diğer tarafın ekonomik varlığını aşırı derecede zorlayacak bir sonuca ulaşmaktan kaçınmaktır. Nihai nafaka miktarı, bu kapsamlı ve çok yönlü değerlendirme sonucunda, her iki tarafın menfaatleri için de adil bir denge noktası olarak tespit edilir.


a) Tarafların Çalışma Durumu


Nafaka miktarının takdirinde, tarafların çalışma durumları ve bu durumdan kaynaklanan gelirleri, hâkim tarafından dikkate alınan temel ve en önemli unsurların başında gelir. Mahkeme, her iki tarafın da mevcut iş durumunu, düzenli bir gelirlerinin olup olmadığını ve gelir miktarını titizlikle araştırır. Bu değerlendirme, yalnızca mevcut ve belgelenebilir gelirle sınırlı değildir; tarafların potansiyel çalışma kapasiteleri ve gelir elde etme imkânları da göz önünde bulundurulur.


Nafaka yükümlüsünün düzenli bir işte çalışması ve sabit bir gelir elde etmesi, ödenecek miktarın belirlenmesinde somut bir veri sunar. Ancak yükümlünün çalışmıyor olması, nafaka sorumluluğundan kurtulacağı anlamına gelmez. Yargısal içtihatlarda, kişinin çalışma gücü ve potansiyel geliri de bir ölçüt olarak kabul edilmektedir. Hâkim, nafaka yükümlüsünün gelirini azaltmak amacıyla kasıtlı olarak işten ayrıldığını veya kendi potansiyelinin altında bir işte çalıştığını ya da sigortada kayıtlı ödemesini gerçek ücretinden daha düşük(örneğin asgari ücret üzerinden) gösterdiğini tespit ederse, fiili geliri yerine elde edebileceği varsayımsal gelir üzerinden bir değerlendirme yapabilir; hatta buna istinaden ilgili meslek odalarına müzekkere yoluyla ilgili meslek grubunun güncel aylık ortalama gelirini sorabilir.


Örneğin:

  1. Aylık maaşı 150.000 Türk Lirası olan bir nafaka yükümlüsü, doğal olarak aylık geliri 50.000 Türk Lirası olan nafaka yükümlüsüne nazaran nazaran çok daha fazla nafaka ödeyecektir.

  2. Benzer şekilde, çalışmayan ve herhangi bir geliri bulunmayan bir kadının boşandığı eşinden müşterek çocukların giderlerine istinaden alacağı iştirak nafakası miktarı, çalışan bir kadına göre daha fazla olacaktır.


Her somut olay açısından nafaka alacaklısının çalışma durumu ve gelir elde etme imkânı da titizlikle incelenir. Alacaklının bir işte çalışarak kendi geçimini kısmen veya tamamen sağlayabilmesi, talep edeceği nafaka miktarını doğrudan etkiler. Eğer nafaka alacaklısı çalışmıyorsa, hâkim bu durumun sebeplerini araştırır: kişinin yaşı, sağlık durumu, mesleki vasıflarının olmaması veya müşterek çocukların bakımı gibi haklı bir nedenin varlığı, nafaka miktarının alacaklı lehine takdir edilmesinde önemli rol oynar. Buna karşın, çalışma gücüne sahip olduğu halde makul bir gerekçe olmaksızın çalışmaktan kaçınan tarafın bu durumu da değerlendirmede dikkate alınır.


b) Tarafların Genel Sosyo-Ekonomik Durumları


Nafaka miktarının takdirinde, tarafların genel sosyo-ekonomik durumlarının tespiti esastır. Hâkim, bu kapsamda, nafaka yükümlüsü ile nafaka alacaklısının mali güçlerini ve yaşam koşullarını bütüncül bir yaklaşımla değerlendirir. Bu değerlendirme, tarafların sadece beyan ettikleri aylık gelirleri ile sınırlı kalmaz; daha geniş bir çerçevede, taşınır ve taşınmaz malları ile varsa bunlardan elde edilen kira gelirleri ve fikri mülkiyetleri gibi ekonomik varlıklarının tamamını kapsayan bir araştırma yapılmasını gerektirir.


Söz konusu sosyo-ekonomik durum araştırması, tarafların mali gücünü ortaya koyan tüm unsurları içerir. Hâkim, kararını verirken aşağıdaki gibi faktörleri dikkate alır:


  • Maaş ve ücrete ek olarak elde edilen kira, temettü gibi düzenli ve düzensiz tüm gelir kalemleri,

  • Banka mevduatları, menkul kıymetler, şirket hisseleri gibi finansal varlıklar,

  • Tarafların adlarına kayıtlı taşınır(araç vb.) ve taşınmaz mallar,

  • Kredi borçları, icra takipleri ve diğer mali yükümlülükler,

  • Mesleki konumları ve sosyal statüleri.


Bu unsurların tamamı, tarafların gerçek ödeme gücünü ve ihtiyaç seviyesini belirlemek amacıyla incelenir. Amaç, bir tarafın mali kapasitesini aşan veya diğer tarafın temel ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, hakkaniyete aykırı bir sonuca ulaşılmasını engellemek ve tarafların karşılıklı menfaatlerini gözeterek hakkaniyete uygun bir karara varmaktır. Bu nedenle, hem nafaka ödeyecek olan tarafın mali durumu hem de nafaka alacak olan tarafın içinde bulunduğu koşullar titizlikle ve dengeli bir şekilde göz önünde bulundurulur.


c) Nafaka Niteliğine Göre Dikkate Alınacak Hususlar


Nafaka miktarının belirlenmesinde uygulanacak kriterler, talep edilen nafakanın hukuki niteliğine göre esaslı farklılıklar gösterir. Her nafaka türü, kanundan doğan farklı bir amaca hizmet eder ve bu amaç, hâkimin değerlendirme yaparken önceliklendireceği hususları doğrudan etkiler. Bu nedenle, nafaka miktarının takdirinde ilk adım, söz konusu nafakanın hangi tür(tedbir, yoksulluk, iştirak veya yardım) olduğuna yönelik doğru bir hukuki niteleme yapmaktır.


Örneğin, boşanma davası devam ederken hükmedilen tedbir nafakası ile boşanma kesinleştikten sonra hükmedilen yoksulluk nafakasının değerlendirme ölçütleri aynı değildir. Benzer şekilde, müşterek çocuğun ihtiyaçları için bağlanan iştirak nafakasında tarafların boşanmadaki kusur durumları dikkate alınmazken, yoksulluk nafakasında nafaka talep eden tarafın daha ağır kusurlu olmaması kanuni bir şarttır. Bu durum, nafakanın türüne göre hâkimin takdir yetkisini kullanırken hangi olgulara odaklanması gerektiğini belirleyen temel bir ayrımdır. Dolayısıyla, her nafaka türü kendi özel koşulları ve kanuni dayanağı çerçevesinde ele alınmalıdır.


c.1) Yoksulluk Nafakası Belirlenirken Dikkate Alınacak Hususlar


Yoksulluk nafakası, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan ve boşanmada diğer taraftan daha ağır kusurlu olmayan eş yararına hükmedilen bir nafaka türüdür. Hâkim, bu nafakayı takdir ederken kanunun çizdiği çerçeve içerisinde belirli ve somut kriterleri esas alır. Bu süreçte öncelikle, nafaka talep eden tarafın boşanmada daha ağır kusurlu olup olmadığı ve boşanma neticesinde yoksulluğa düşme tehlikesinin bulunup bulunmadığı gibi ön şartların varlığı tespit edilir. Bu şartların gerçekleşmesi halinde, nafaka miktarının belirlenmesi aşamasına geçilir.


Yoksulluk nafakası miktarının belirlenmesindeki temel ölçüt, nafaka alacaklısının yoksulluktan kurtularak asgari yaşam standartlarına kavuşması için gerekli olan tutar ile nafaka yükümlüsünün mali gücü arasındaki dengedir. Hâkim, bu dengeyi kurarken hakkaniyet ilkesi uyarınca hareket eder. Bu bağlamda, nafaka yükümlüsünün gelirleri, malvarlığı, ödemekle yükümlü olduğu diğer zorunlu giderler ve genel mali kapasitesi titizlikle değerlendirilir. Amaç, bir tarafın yoksulluğunu giderirken diğer tarafı mali olarak aşırı bir yük altına sokarak yeni bir mağduriyet yaratmak değildir.


Bu değerlendirmede, tarafların evlilik birliği içerisindeki yaşam standardı bir referans noktası teşkil etse de, yoksulluk nafakasının temel amacı bu standardı aynen devam ettirmek değil, nafaka alacaklısının temel barınma, beslenme, sağlık ve giyim gibi zaruri ihtiyaçlarını karşılamasını sağlamaktır. Dolayısıyla, belirlenecek miktar, nafaka yükümlüsünün ödeme gücünü aşmayacak ve nafaka alacaklısını yoksulluk durumundan kurtaracak makul bir seviyede olmalıdır.


c.2) İştirak Nafakası Belirlenirken Dikkate Alınacak Hususlar


İştirak nafakasının temel amacı, müşterek çocuğun veya çocukların velayeti kendisine verilmeyen ebeveynin, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine mali gücü oranında katılmasını sağlamaktır. Bu nafakanın miktarının belirlenmesinde esas alınan en temel ilke, çocuğun üstün yararıdır. Hâkim, bu ilke çerçevesinde nafaka miktarını takdir ederken çocuğun fiili ihtiyaçlarını ve ebeveynlerin ekonomik durumlarını bir bütün olarak değerlendirir.


İştirak nafakası miktarının belirlenmesine ilişkin olarak yapılan değerlendirmede: Çocuğun yaşı, sağlık durumu, eğitim seviyesi ve geleceğe yönelik eğitim planları gibi somut unsurlar öncelikli olarak dikkate alınır. Çocuğun yalnızca beslenme, barınma ve giyim gibi temel ihtiyaçları değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel gelişimi için gerekli olan harcamalar(örneğin spor, sanat faaliyetleri, harçlık) da nafaka miktarının hesabına dahil edilir. Ebeveynlerin evlilik birliği devam ederken çocuğa sağladıkları yaşam standardının, ayrılık sonrasında da mümkün olduğunca korunması hedeflenir.


Nafaka yükümlüsü olan ebeveynin gelir durumu, malvarlığı ve ödeme kapasitesi, nafaka miktarının belirlenmesindeki diğer kritik faktördür. Aynı zamanda, velayeti elinde bulunduran ebeveynin ekonomik durumu ve çocuğun bakımına yaptığı fiili katkı da göz önünde bulundurulur. Hâkim, çocuğun ihtiyaçları ile ebeveynlerin mali güçleri arasında makul ve hakkaniyete uygun bir denge kurarak nihai nafaka miktarına hükmeder. Çocuğun kendisine ait bir geliri olması durumunda ise bu gelir de nafaka miktarının takdirinde dikkate alınabilir.


c.3) Tedbir Nafakası Belirlenirken Dikkate Alınacak Hususlar


Tedbir nafakası, boşanma veya ayrılık davası süresince tarafların ve varsa müşterek çocukların geçimini temin etmek amacıyla hükmedilen geçici nitelikte bir mali destektir. Bu nafakanın miktarını belirlerken hâkim, davanın esasına ilişkin derin bir incelemeden ziyade, mevcut durumun aciliyetini ve geçici çözüm ihtiyacını ön planda tutar. Bu süreçte, nafaka talep eden eşin veya çocukların barınma, beslenme, sağlık, eğitim gibi temel ve zorunlu ihtiyaçları ilk sırada değerlendirilir.


Tedbir nafakası takdir edilirken, tarafların evliliğin sona ermesindeki kusur durumları dikkate alınmaz. Buradaki temel ölçüt, ayrı yaşama nedeniyle ekonomik olarak zor duruma düşen tarafın korunması ve dava süresince yaşam standartlarının asgari düzeyde devam ettirilmesidir. Hâkim, bu çerçevede tarafların davanın başında sundukları delillere ve beyanlara dayanarak bir değerlendirme yapar. Nafaka yükümlüsünün mevcut gelir durumu, malvarlığı ve ödeme gücü ile nafaka alacaklısının ihtiyaçları arasında makul bir denge kurulması esastır.


Mahkeme, nihai bir karardan önce geçici bir önlem olarak bu nafakaya hükmettiğinden, hakimin kolluk ve sosyal hizmet uzmanlarına yaptıracağı bir sosyal ve ekonomik durum araştırmasının sonucuna göre hızlı bir şekilde hükme bağlanabilir. Tarafların o anki mali durumlarını gösteren maaş bordrosu, banka kayıtları gibi belgeler ve yaşam koşullarına ilişkin beyanlar, miktarın belirlenmesinde yeterli kabul edilebilir. Bu nedenle tedbir nafakası miktarı, davanın ilerleyen aşamalarında elde edilecek yeni delillerle veya değişen koşullarla birlikte yeniden değerlendirilebilir.


c.4) Yardım Nafakası Belirlenirken Dikkate Alınacak Hususlar


Hâkim, yardım nafakasına ilişkin olarak açılan davada; bir yanda nafaka talep edenin yardıma muhtaçlık durumunu, diğer yanda ise nafaka yükümlüsünün mali gücünü dikkate alır. Bu denge kurulurken her iki tarafın somut durumu titizlikle değerlendirilir.


Nafaka alacaklısı açısından temel koşul, yardım edilmediği takdirde yoksulluğa düşecek olmasıdır. Mahkeme, nafaka talep edenin yaşını, sağlık durumunu, çalışma gücünü, mevcut malvarlığını ve gelirlerini inceleyerek yardıma muhtaçlığının derecesini tespit eder. Amaç, kişinin temel yaşam giderlerini karşılayarak yoksulluk durumundan kurtarılmasıdır.


Nafaka yükümlüsü açısından ise ödeme kapasitesi esastır. Hâkim, yükümlünün gelir düzeyini, malvarlığını ve kendisi ile bakmakla yükümlü olduğu diğer kişilerin(özellikle eşi ve altsoyunun) geçim düzeyini dikkate alır. Kanun, nafaka yükümlüsünün, bu nafakayı ödemesi nedeniyle kendisinin ve öncelikli olarak sorumlu olduğu ailesinin geçim sıkıntısına düşmemesini gözetir. Dolayısıyla, belirlenecek nafaka miktarı, yükümlünün mali durumunu sarsmayacak ve hayat standartlarını aşırı ölçüde düşürmeyecek makul bir seviyede olmalıdır. Hâkim, bu iki tarafın menfaatlerini ve ekonomik koşullarını bir bütün olarak değerlendirerek adil bir miktar takdir eder.


d) Evlilik Süresince Mevcut Olan Yaşam Standartlarının Dikkate Alınması


Nafaka miktarının takdirinde, tarafların evlilik birliği süresince fiilen sürdürdükleri ve alıştıkları yaşam standardı, hâkim tarafından dikkate alınan temel unsurlardan biridir. Evlilik birliği süresince mevcut olan yaşam standartları, özellikle tedbir nafakası ile iştirak nafakası miktarlarının belirlenmesi açısından belirleyici rol oynayabilmektedir. Ancak yoksulluk nafakası açısından aynı durumun nitelikli bir şekilde söz konusu olması beklenemeyecektir; çünkü bu husus yoksulluk nafakasında da dikkate alınabilecek olsa dahi, yoksulluk nafakasının esas amacı ve kapsamı, nafaka alacaklısının boşanma nedeniyle yoksulluğa düşmekten korunması ve temel ihtiyaçlarının karşılanmasıdır.


Yaşam standardı, yalnızca temel barınma ve beslenme gibi zorunlu ihtiyaçları değil; aynı zamanda sosyal ve kültürel faaliyetler, eğitim, tatil alışkanlıkları, giyim, ulaşım ve kişisel bakım gibi harcamaları da kapsayan geniş bir kavramdır. Hâkim, bu standardı belirlerken tarafların evlilik birliğindeki ortak konutlarının niteliğini, sahip oldukları veya kullandıkları taşıtları, sosyal çevrelerini, somut deliller üzerinden değerlendirir.


Bununla birlikte, evlilikteki yaşam standardının boşanma sonrasında birebir aynı şekilde sürdürülmesi her zaman mümkün olmayabilir. Zira aynı gelirle iki ayrı hanenin geçindirilmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle hâkim, evlilik sırasındaki yaşam standardını bir referans noktası olarak alır ancak bu durumu, nafaka yükümlüsünün mevcut mali gücü ve nafaka alacaklısının somut ihtiyaçları ile dengeleyerek hakkaniyete uygun, makul bir nafaka miktarı belirler.


Evlilik süresince sahip olunan yaşam standartları, özellikle müşterek çocuk veya çocuklar için verilecek olan iştirak nafakasının miktarı belirlenirken gündeme gelmektedir; çünkü bu noktada çocuğun üstün yararı ilkesi gündeme gelmektedir ki, bu ilke nedeniyle çocuğun ihtiyaçlarının yalnızca yoksulluğa düşme kavramı üzerinden açıklanması mümkün değildir. Örneğin evlilik müddetince özel okula gönderilen bir çocuğun, boşanma akabinde devlet okuluna gönderilmesinin dayatılması doğru olmayacaktır.


e) Tarafların Yaşları ve Eğitim Durumları


Tarafların yaşı ve eğitim düzeyi, nafaka miktarının belirlenmesinde çalışabilirlik, gelir elde etme imkânı ve ihtiyaç düzeyini doğrudan etkileyen iki temel göstergedir. Hâkim; genç, sağlıklı ve eğitimli bir kişinin kısa vadede istihdama katılabilme kapasitesini, buna karşılık ileri yaş, düşük eğitim düzeyi veya mesleki yeterliliğin olmaması gibi hususların istihdama erişimi güçleştirdiğini somut delillerle birlikte değerlendirebilir. Bununla birlikte sadece “çalışabilir yaşta” olmak tek başına nafaka talebini ortadan kaldırmaz. Her olayda gerçek gelir durumu, iş bulma imkânı ve fiilî yoksulluk araştırması yapılır.


Yukarıda da bahsetmiş olduğumuz gibi: Yoksulluk, tedbir ve yardım nafakası açısından tarafların yaşı, eğitim düzeyi ve mesleki yeterliliği, “çalışabilirlik" ve “gelir potansiyeli”nin belirlenmesinde; iştirak/yardım(eğitim) nafakasında ise çocuğun yaşı ile eğitim düzeyi, “fiilî ihtiyaçların” ortaya konulmasında belirleyici rol oynamaktadır. Hâkim, bu göstergeleri tek başına değil; tarafların gerçek gelir-gider verileri, eğitim durumları ile istihdamın niteliği(sürekli/geçici), sağlıksal engeller ve dosyadaki diğer delillerle birlikte, TMK m.4’teki hakkaniyet ilkesi uyarınca tartar.



Yıllık Nafaka Artış Oranının Belirlenmesi


Hükmedilen nafaka miktarının zamanla alım gücünü yitirmemesi ve ekonomik koşullara uyum sağlaması amacıyla, mahkeme kararında nafakanın gelecekte hangi oranda artırılacağını da belirleyebilir. Bu artış mekanizması, nafaka alacaklısını, her yıl enflasyon karşısında eriyen nafaka bedelini yeniden dava açarak artırma külfetinden kurtarmayı hedefler. Hâkim, nafaka miktarını belirlerken aynı zamanda, nafakanın her yıl belirli bir dönemde(genellikle kararın kesinleştiği tarihin yıl dönümünde) hangi oranda artırılacağına ilişkin bir hüküm kurabilir. Ancak, taleple bağlılık ilkesi gereğince, ilgili tarafın yıllık artış oranına ilişkin olarak da karar verilmesine yönelik bir talebinin bulunması gerekir.


Yasal bir zorunluluk olmamakla birlikte, Yargıtay içtihatları ve yerleşik uygulama uyarınca artış oranı sıklıkla Türkiye İstatistik Kurumu(TÜİK) tarafından açıklanan ekonomik göstergelere endekslenir. Bu göstergeler arasında en yaygın olarak kullanılanlar Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi(Yİ-ÜFE) ve Tüketici Fiyat Endeksi'dir(TÜFE). Hâkim, hakkaniyet ilkesi çerçevesinde tarafların durumunu göz önünde bulundurarak bu endekslerden birini veya her ikisinin belirli bir ortalamasını artış oranı olarak takdir edebilir. Ancak güncel uygulamada Yİ-ÜFE ve TÜFE ortalaması ile belirleme gibi hükmün icra yoluyla infazında tereddüt yaşanmasına sebebiyet verebilecek bir oran belirlenmesi hoş karşılanmamakta ve artık genellikle uygulanmamaktadır.


Mahkemenin ilk nafaka kararında yıllık artış oranını açıkça belirtmesi, hukuki öngörülebilirlik ve usul ekonomisi açısından büyük önem taşır. Kararda bir artış oranına yer verilmemesi durumunda, nafaka miktarı sabit kalacak ve değerindeki kaybın telafisi için nafakanın artırılması davası açılması gerekecektir. Bu nedenle, nafaka talebinde bulunulması durumunda bu talebin kabul edilmesi halinde: Yıllık nafaka artış oranının da hükme bağlanmasının, ayrıca ve açıkça talep edilmesi tavsiye edilmektedir.



Değişen Ekonomik Koşulların Sonradan İleri Sürülmesi


Hâkim tarafından hükmedilen nafaka miktarı, kesin ve değişmez bir nitelik taşımaz. Türk Medeni Kanunu, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarının zamanla esaslı bir şekilde değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği diğer hallerin ortaya çıkması durumunda, nafaka miktarının yeniden belirlenmesine olanak tanımaktadır. Bu ilke, hem yoksulluk ve iştirak nafakası(TMK m. 176/4 ve 331.) hem de yardım nafakası(TMK m. 365/2) için geçerlidir ve nafaka kararının verildiği andaki koşullara bağlı kalmanın yaratacağı adaletsizlikleri önlemeyi amaçlar.


Nafaka miktarının değiştirilmesi, kendiliğinden işleyen bir süreç değildir. Nafaka yükümlüsü veya nafaka alacaklısının, koşulların değiştiğini ileri sürerek nafakanın artırılması, nafakanın azaltılması veya nafakanın kaldırılması talebiyle yeni bir dava açması gerekmektedir. Bu davada, davacı taraf, nafaka takdir edildiği tarihten sonra kendisinin veya davalının mali durumda meydana gelen değişikliğin önemli ve sürekli olduğunu somut delillerle ispat etmekle yükümlüdür. Ancak kendi kişisel durumunda meydana gelen değişikliği öne sürerek nafakanın azaltılmasını veya kaldırılmasını talep eden davacının dürüst ve samimi olması ve genellikle ekonomik durumunda meydana gelen negatif yönlü değişimin kendi iradesi dışında meydana gelmiş olması şartı aranır.


Mahkeme, bu yeni davada tarafların güncel ekonomik ve sosyal durumlarını yeniden inceler. Örneğin, nafaka ödeyen tarafın işini kaybetmesi, gelirinde ciddi bir düşüş yaşaması, yeni bir evlilik yaparak başka çocuk sahibi olması gibi durumlar nafakanın azaltılması veya kaldırılması sebebi olabilir. Benzer şekilde, nafaka alan tarafın yeni bir işe girmesi, gelirinde önemli bir artış olması, yoksulluk durumunun ortadan kalkması veya çocuğun eğitim, sağlık gibi zorunlu ihtiyaçlarının artması da nafaka miktarının artırılması için geçerli bir neden teşkil edebilir. Hâkim, değişen koşulları ve hakkaniyet ilkesini göz önünde bulundurarak mevcut nafaka miktarını günün şartlarına uyarlar.


Nafaka Miktarının Belirlenmesine İlişkin Yargıtay Kararları

  • İştirak nafakası miktarı belirlenirken dikkate alınacak hususlara ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/7661 E., 2014/14963 K. sayılı kararı

"...

...

...

TMK. 182/2.maddesine göre; "Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur.

Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır".

Aynı Yasanın 328/1.maddesine göre de; "Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile anne ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur" (TMK. 330/1).

Somut olayda, davacı anne doktor olup aylık 5000 TL gelirinin bulunduğu, davalı babanın da doktor olduğu, aylık 4.500 TL gelirinin bulunduğu, yeniden evlendiği, müşterek çocuğun ise 2003 doğumlu olup devlet okuluna gittiği anlaşılmıştır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, müşterek çocuğun yaşı ve ihtiyaç düzeyine, özellikle davacı annenin de çalıştığı ve müşterek çocuğun bakım ve eğitim masraflarına katılma yükümlülüğünün bulunduğu gözetildiğinde; yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarı fazla bulunmuş, bu husus hakkaniyet ilkesine aykırı görülmüş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı çalışan anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, TMK'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmetmek olmalıdır.

...

...

..."


  • Nafaka yükümlüsünün başka bir kişiyle evlenmesi ve sosyo-ekonomik durumundaki değişikliklerin nafaka miktarının belirlenmesinde dikkate alınması gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2016/8863 E., 2016/12436 K. sayılı kararı

"...

...

...

Türk Medeni Kanunu'nun 327/1. maddesinde; çocuğun bakımı, eğitimi ve korunması için gerekli giderlerin anne ve baba tarafından karşılanacağı hükme bağlanmıştır. Aynı yasanın, 328. maddesi hükmü gereğince; ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Çocuk ergin olduğu halde eğitimi devam ediyorsa, ana ve baba durum ve koşullara göre kendilerinden beklenebilecek ölçüde olmak üzere, eğitimi sona erinceye kadar çocuğa bakmakla yükümlüdürler. Küçüğe fiilen bakan ana veya baba, diğerine karşı çocuk adına nafaka davası açabilir.(TMK. nun 329/1. maddesi)

Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile ana ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur. (TMK. nun 330/1. maddesi)

TMK.'nın 331.maddesine göre; durumun değişmesi halinde hakim, istem üzerine nafaka miktarını yeniden belirler.

Tüm bu maddeler doğrultusunda, mahkemece, iştirak nafakası artırım oranı belirlenirken; tarafların sosyal ve ekonomik durumları, çocuğun yaşı, eğitimi ve ihtiyaçları gözönünde bulundurulmalıdır.

Somut olayda; davalının Otokar fabrikasında çalıştığı , aylık ek ödemelerle gelirinin 2121 TL maaş aldığı, yeniden evlendiği , yeni eşinin ev hanımı olduğu , 350 TL kira ödediği; müşterek çocuğun ilkokul 2. sınıfa gittiği anlaşılmaktadır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, müşterek çocuğun yaşı ve ihtiyaç düzeyine göre; yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarı fazla bulunmuş, bu husus hakkaniyet ilkesine aykırı görülmüş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

O halde, mahkemece yapılacak iş; müşterek çocuğun yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı çalışan anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, davalıyı ödemede zorlamayacak, onu zarurete düşürmeyecek şekilde, TMK'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak, daha uygun nafakaya hükmetmek olmalıdır.

...

...

..."


  • Nafaka yükümlüsünün başka bir evlilikten de çocuklarının olması durumunda önceki evlilikten olan çocuğun iştirak nafakası belirlenirken bu hususun gözetilmesi gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/12414 E., 2015/439 K. sayılı kararı

"...

...

...

Davacı vekili, dava dilekçesinde; müşterek çocuklar için ödenen nafakanın aylık 750'şer TL'den toplam 1.500 TL'ye çıkartılmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.

Mahkemece her bir çocuk için aylık 650'şer TL nafakaya hükmedilmiş, hüküm davalı vekilince temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, sair temyiz itirazları yerinde değildir.

TMK. 182/2.maddesine göre; "Velayetin kullanılması kendisine verilmeyen eşin çocuk ile kişisel ilişkisinin düzenlenmesinde, çocuğun özellikle sağlık, eğitim ve ahlak bakımından yararları esas tutulur. Bu eş, çocuğun bakım ve eğitim giderlerine gücü oranında katılmak zorundadır".

Aynı Yasanın 328/1.maddesine göre de; "Ana ve babanın bakım borcu, çocuğun ergin olmasına kadar devam eder. Nafaka miktarı, çocuğun ihtiyaçları ile anne ve babanın hayat koşulları ve ödeme güçleri dikkate alınarak belirlenir. Nafaka miktarının belirlenmesinde çocuğun gelirleri de gözönünde bulundurulur" (TMK. 330/1).

Somut olayda, davacı anne Banka Şube Müdürü olup, aylık 6.500 TL gelirinin bulunduğu, davalı babanın da özel firmada çalıştığı, aylık 2451 TL gelirinin bulunduğu, 3. evliliğini yaptığı, bu evliliğinden bir çocuğu olduğu, müşterek çocuklarından Miray'ın 1998 doğumlu diğer çocuk Dilay'ın ise 2001 doğumlu olduğu anlaşılmıştır.

Tarafların gerçekleşen sosyo-ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, müşterek çocuk Dilay'ın yaşı ve ihtiyaç düzeyi, gözetildiğinde; yerel mahkemece takdir edilen iştirak nafakası miktarı fazla bulunmuş, bu husus hakkaniyet ilkesine aykırı görülmüş, bu sebeple hükmün bozulmasına karar verilmiştir.

O halde mahkemece yapılacak iş; müşterek çocuk Dilay'ın yaşı, eğitim durumu, ihtiyaçları, davacı çalışan anne ile nafaka yükümlüsü babanın ekonomik durumu gözetilerek, TMK'nun 4.maddesinde vurgulanan hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun nafakaya hükmetmek olmalıdır.

...

...

..."


  • Yoksulluk nafakasının kapsamına ve yoksulluk nafakası miktarı belirlenirken dikkate alınması gereken hususlara ilişkin karar,

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2014/10030 E., 2014/16996 K. sayılı kararı

"...

...

...

Boşanma davası devam ederken eşlerden birinin tedbir nafakasının devamını istemesi, yoksulluk nafakası istemi niteliğindedir. Yoksulluk nafakası davası boşanmanın fer'i niteliğinde bir dava olduğundan, dava devam ettiği sürece her zaman istenebileceği gibi, boşanma hükmünün kesinleşmesinden sonra ayrı ve bağımsız bir dava olarak da açılabilir. Yoksulluk nafakası boşanma sırasında istenilmişse, boşanmaya karar verilen hükümde yoksulluk nafakası da karar altına alınacaktır. Bu durumda, yoksulluk nafakası ödemelerinin başlangıç tarihi de boşanma hükmünün kesinleştiği tarih olacaktır. Boşanma davasının kesinleşmesinden sonra yoksulluk nafakası davası açılması halinde yoksulluk nafakasının başlangıcı davanın açıldığı tarihtir.

TMK 175.maddesinde, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek eş, kusuru daha ağır olmamak şartıyla geçimi için diğer eşten mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir, hükmü getirilmiştir.

Yoksulluğun hukuksal kavramı anılan madde ile tanımlanmamış ise de, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1988 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında da kabul edildiği gibi yeme, içme barınma, sağlık, ulaşım kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek gerekir.

Öyle ise mahkemece, az yukarıda açıklanan ilkeler gözetilerek dava tarihinden itibaren davacı lehine yoksulluk nafakasına hükmedilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

...

...

..."


  • Uygulamada "yoksulluğa düşme" kavramının tanımsal kapsamı ve yoksulluk nafakası miktarı hesaplanırken dikkate alınması gerekecek olan hususlara ilişkin karar,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulur E. 1998/2–656 K. 1998/688 sayılı kararı

"...

...

...

Yoksulluğun hukuksal kavramı anılan yasa maddesinde tanımlanmamıştır. Yeri gelmişken şunu belirtmek gerekir ki yoksulluk ekonomik ve sosyal koşullarla doğrudan ilgilidir. O nedenle bunu ülkenin ekonomik ve sosyal koşulları altında belirlemek gerekir. Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama, maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkına sahiptir. ( Anayasa 17/1, 55 )

Şu halde, bu temel hakkın tabii sonucu yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanları yoksul kabul etmek yerinde olur.

...

...

..."


ankara boşanma avukatı

Yasal Uyarı

Delil Hukuk Bürosu, bu internet sitesinde yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik gösterebilmekte olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda hiçbir hukuki sorumluluk kabul edilmemektedir. Bu internet sitesinde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca Delil Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

İletişim

Ehlibeyt Mahallesi, Ceyhun Atuf Kansu Caddesi,

No:112 Kat:5 Daire:30

Cevat Muratal İş Merkezi,

Balgat, Çankaya/ANKARA

© 2020 Delil Hukuk Bürosu

bottom of page