Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma Davası 2025
- Avukat Baran DELİL

- 1 gün önce
- 25 dakikada okunur
Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Boşanma Davası
Cinsel sorunların boşanma davasında ne şekilde dikkate alınacağı hususunu açıklamadan önce, boşanmanın hukuki niteliği ve boşanma davası sebeplerinin genel olarak doğru anlaşılması elzemdir.
Boşanma davası, kanuna uygun olarak kurulmuş bir evlilik birliğinin, eşlerden birinin veya her ikisinin talebi üzerine hakim kararıyla sona erdirilmesini konu alan hukuki bir süreçtir. Türk Medeni Kanunu(TMK) çerçevesinde düzenlenen bu dava türü, evlilik birliğinin hukuken geçerliliğini koruduğu ancak eşlerin ortak hayatı sürdürme iradelerinin veya imkanlarının ortadan kalktığı durumlarda gündeme gelir. Hukuk sistemimizde evlilik, resmi memur önünde kurulan bir akit niteliğinde olduğundan, bu birliğin sona erdirilmesi de ancak mahkeme ilamı ile mümkündür. Dolayısıyla eşlerin fiilen ayrı yaşamaları veya kendi aralarında sözlü olarak anlaşarak ayrılmaları, hukuki statülerini değiştirmemekte ve boşanma sonucunu doğurmamaktadır.
Dava sürecinde sadece evlilik bağının sonlandırılması değil, aynı zamanda boşanmanın fer'i(yan) sonuçları da karara bağlanır. Boşanma hükmüyle birlikte, varsa müşterek çocukların velayeti, eşlerin birbirlerine ödeyeceği nafakalar, maddi ve manevi tazminat talepleri yargılamanın konusunu oluşturabilir. Hatta eğer çekişmeli boşanma davası değil de anlaşmalı boşanma davası söz konusuysa mal rejiminin tasfiyesinden kaynaklanan alacaklar da anlaşmalı boşanma protokolünde düzenlenmiş olmak kaydıyla dava konusu edilebilir. Sonuç olarak boşanma davası, sadece duygusal bir kopuşun tescili değil, tarafların şahsi ve mali haklarını doğrudan etkileyen, sıkı şekil şartlarına tabi, teknik ve kapsamlı bir hukuki prosedürdür.
Boşanma Sebepleri Nelerdir?
Türk Medeni Kanunu’nda boşanma sebepleri, sistematik olarak:
Özel boşanma sebepleri ve
Genel boşanma sebepleri
olmak üzere iki ana kategori altında düzenlenmiştir.
Kanunun 161 ilâ 165. maddeleri arasında yer alan zina, hayata kast veya pek kötü ya da onur kırıcı davranış, suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme, terk ve akıl hastalığı, sınırlı sayıda sayılan özel boşanma sebeplerini oluşturur. Bu sebeplerden birinin gerçekleşmesi hâlinde, kanunda öngörülen süre, kusur ve ispat şartlarının sağlanması kaydıyla, eşlerden her biri mahkemeden boşanma talebinde bulunabilir. Özel sebepler niteliği gereği mutlak veya nispi nitelikte olabilir; bazı hallerde kusur aranırken, akıl hastalığı gibi durumlarda evlilik birliğinin sürdürülmesinin objektif olarak imkansız hale gelmesi esas alınır.
Bunun yanında, TMK 166/1. maddesinde düzenlenen evlilik birliğinin sarsılması ise genel boşanma sebebi olarak kabul edilir. Eşler arasındaki geçimsizlik, güven kaybı, şiddet, sadakat yükümlülüğünün ihlali, ekonomik şiddet, cinsel uyumsuzluk, alkol veya madde bağımlılığı gibi çok çeşitli olgular, somut olayın özelliklerine göre bu genel sebep kapsamına girebilir. Kanun koyucu, evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması halinde, tarafların kusur durumları da dikkate alınarak boşanma kararı verilebileceğini öngörmüştür. Yargıtay uygulamasında da, özel boşanma sebeplerine dayanılsa dahi çoğu zaman aynı vakıaların genel sebep kapsamında da değerlendirilebildiği, böylece evlilik birliğinin bütünsel olarak incelendiği görülmektedir. Hukuk sistemimizde anlaşmalı boşanma davalarının açılması da mümkündür ancak cinsel sorunlar anlaşmalı boşanma davalarında söz konusu edilmez çünkü bu davalarda herhangi bir boşanma sebebi gösterilmesi gerekmemektedir, dolayısıyla bu makalemizde meseleyi yalnızca çekişmeli boşanma davaları açısından ele alacağız.
Cinsel Sorunlar Nedeniyle Boşanma Davası
Cinsel sorunlar, Türk Medeni Kanunu’nda bağımsız bir boşanma sebebi olarak düzenlenmemiş olmakla birlikte, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında önemli bir yer tutmaktadır. Evlilik birliğinde cinsel yaşam, yalnızca biyolojik bir ihtiyaç değil, aynı zamanda eşler arasındaki duygusal bağın pekişmesine ve evlilikten beklenen manevi tatminin sağlanmasına hizmet eden temel unsurlardan biridir. Bu nedenle cinsel birlikteliğin hiç kurulamaması, uzun süre haklı bir sebep olmaksızın kesintiye uğraması, eşlerden birinin cinsel ilişkiye karşı sürekli ve nedensiz bir isteksizlik içinde bulunması ya da cinsel işlev bozukluklarına rağmen tedaviden kaçınılması, uygulamada evlilik birliğini çekilmez hâle getiren ciddi vakıalar olarak kabul edilmektedir.
Cinsel sorunlar bakımından esas olan, yaşanan sıkıntının evlilik birliğine etkisidir. Örneğin, taraflar arasında evlilik süresince hiç cinsel birleşmenin gerçekleşmemesi, Yargıtay tarafından evliliğin amaçlarına aykırı, eşlerin en doğal haklarından biri olan cinsel doyum beklentisinin ihlali niteliğinde görülmektedir. Benzer şekilde, iktidarsızlık, vajinismus, ağır cinsel isteksizlik veya cinsel ilişkiyi fiilen imkansız hale getiren diğer işlev bozuklukları nedeniyle eşlerin sağlıklı bir cinsel birliktelik kuramaması, ortak hayatı sürdürmeyi diğer eş için katlanılamaz kılıyorsa, bu durum genel boşanma sebebi çerçevesinde değerlendirilir. Ancak Yargıtay, salt tıbbi tanının varlığından ziyade, rahatsızlığın sürekliliğini, tedavi imkanını ve eşlerin bu süreçteki tutumunu dikkate almaktadır.
Bu noktada, cinsel sorunu yaşayan eşin tedaviden kaçınması veya sorunu inkâr ederek çözüm sürecine katkı sunmaması, kusur tespitinde belirleyici hâle gelir. Tedavi edilebilir nitelikte bir cinsel işlev bozukluğu söz konusu iken, rahatsızlığı bulunan eşin tıbbi yardım almayı reddetmesi, terapilere katılmaması veya önerilen tedaviyi yarıda bırakması, Yargıtay içtihatlarında boşanmaya neden olan olaylarda ağır kusur olarak nitelendirilmektedir. Buna karşılık, eşlerin birlikte hareket ettikleri, tedavi süreçlerine katıldıkları ve buna rağmen sorunun kalıcı şekilde giderilemediği durumlarda, mahkemeler kusur değerlendirmesini daha hassas bir şekilde yapmakta, bazen her iki tarafı da eşit kusurlu kabul ederek karara bağlamaktadır.
Cinsel sorunlara dayalı boşanma davalarında bir diğer önemli husus, cinsel sorun ile cinsel şiddet, cinsel mahremiyetin ihlali veya haysiyetsiz hayat sürme gibi farklı hukuki kategorilerin iç içe geçebilmesidir. Bazı olaylarda cinsel işlev bozukluğu veya uyumsuzluk tek başına değil, eşin rızası dışında cinsel ilişkiye zorlama, doğal olmayan ilişkiye zorlama, cinsel sırların üçüncü kişilerle paylaşılması veya cinsel sapkınlık içeren davranışlarla birlikte ortaya çıkmakta; bu durumda hem genel boşanma sebebi hem de kanunda düzenlenen özel boşanma sebepleri gündeme gelebilmektedir.
Yargıtay Tarafından Boşanma Sebebi Kabul Edilen Cinsel Sorunlar
Yargıtay’ın cinsel sorunlara ilişkin kararları incelendiğinde, yüksek mahkemenin cinsel hayatı evliliğin temel unsurlarından biri olarak gördüğü ve bu alanda yaşanan ciddi aksaklıkları çoğunlukla evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında boşanma sebebi saydığı görülmektedir. Özellikle evlilik boyunca cinsel ilişkinin hiç kurulamaması, uzun süreli ve haklı nedene dayanmayan cinsel kaçınma, tedavi edilebilir cinsel işlev bozukluklarına rağmen tedaviden kaçınma, eşe yönelik cinsel şiddet ve cinsel mahremiyetin ağır biçimde ihlali, Yargıtay kararlarında açıkça boşanma sebebi kabul edilen başlıca cinsel vakıalar arasında yer almaktadır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vajinismus ve cinsel ilişkinin kurulamaması ile ilgili emsal niteliğindeki kararlarında, cinsel ilişkinin kurulamadığı durumlarda bunun nedeninin, kadında vajinismus veya erkekte iktidarsızlık gibi bir rahatsızlıktan mı yoksa eşlerden birinin kusurlu davranışından mı kaynaklandığının titizlikle araştırılması gerektiği vurgulanmıştır. Aynı şekilde, doğal olmayan yollardan cinsel ilişkiye zorlama veya bu yönde ısrarcı olma da Yargıtay tarafından “cinsel şiddet” kapsamında değerlendirilmekte ve evlilik birliğini temelden sarsan ağır bir kusur sayılmaktadır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2022 tarihli bir kararında, eşine karşı ters ilişkiyi fiilen uyguladığını kabul eden kocanın tam kusurlu olduğuna, bu davranışın evlilik birliğini çekilmez hale getirdiğine hükmedilmiştir.
Cinsel mahremiyetin ihlali, cinsel sapkınlık niteliğindeki davranışlar ve bulaşıcı nitelikte cinsel hastalıkların gizlenmesi de Yargıtay uygulamasında cinsel sorun başlığı altında değerlendirilen ve boşanmaya gerekçe yapılan olgular arasındadır. Eşin cinsel sırlarını üçüncü kişilerle paylaşması, mahrem fotoğraf ve görüntüleri ifşa etmesi, eşini fuhşa zorlaması veya haysiyetsiz bir yaşam tarzı içinde başkalarıyla cinsel ilişkiye girmesine aracılık etmesi; gerek TMK m. 163 kapsamında haysiyetsiz hayat sürme, gerekse TMK m. 166 çerçevesinde evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebiyle boşanmaya konu edilmektedir. Bunun yanında, cinsel yolla bulaşan ve diğer eşin sağlığını ciddi şekilde tehdit eden hastalıkları saklamak veya tedaviden kaçınmak da kusur değerlendirmesinde ağırlaştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır.
Bu çerçevede Yargıtay, cinsel sorunlara dair içtihatlarında her bir olayı soyut kavramlar üzerinden değil, somut olgular ve bu olguların evlilik birliği üzerindeki etkisi üzerinden değerlendirmektedir. Evlilik boyunca hiç cinsel ilişkinin yaşanmamış olması, cinsel işlev bozukluklarının tedavisinden kaçınılması, eşe yönelik cinsel şiddet, cinsel birliktelik sırasında aşağılayıcı davranışlar, cinsel mahremiyetin ihlali, cinsel sapıklık kapsamında görülebilecek davranışlar ve cinsel hastalıkların gizlenmesi; Yargıtay’ın boşanma sebebi olarak kabul ettiği başlıca cinsel sorun türlerini oluşturmaktadır. Bu genel çerçevenin ardından, aşağıda yer alan alt başlıklarda Yargıtay uygulamasında sıkça karşılaşılan cinsel sorun türleri, ayrı ayrı ve daha ayrıntılı biçimde ele alınacaktır.
a) Cinsel İlişkinin Hiç veya Uzun Süre Kurulmaması
Evlilik birliği, eşler arasında yalnızca duygusal ve ekonomik bir ortaklık değil, aynı zamanda cinsel yaşamı da içeren biyolojik ve ruhsal bir bütünleşmedir. Türk Medeni Kanunu kapsamında cinsel ilişki kurma yükümlülüğü açıkça maddelendirilmemiş olsa da, doktrin ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca cinsel birliktelik, evliliğin doğal gereği ve eşlerin birbirine karşı asli edimlerinden biri olarak kabul edilir. Bu bağlamda, cinsel ilişkinin hiç kurulmamış olması veya evlilik devam ederken haklı bir sebep olmaksızın uzun süre kesintiye uğraması, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan ve boşanma hukukunda kusur olarak değerlendirilen önemli bir vakadır.
Evliliğin başlangıcından itibaren cinsel ilişkinin hiç gerçekleşmemesi durumu, uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir boşanma nedenidir. Taraflar arasında resmi nikah kıyılmış ve ortak yaşama geçilmiş olmasına rağmen, makul bir süre(örneğin altı ay veya bir yıl gibi) boyunca cinsel birleşmenin sağlanamaması, evliliğin amacına ulaşmadığını gösterir. Yargıtay, cinsel ilişkinin kurulamamasını, eşlerin evlilikten bekledikleri en doğal ihtiyaçlarından biri olan cinsel arzuları tatmin ihtiyacının ihlali olarak nitelendirmektedir. Cinsel ihtiyaçları tatmin, evlilik birliğinin kurulmasında önemli etkenlerden biri olarak kabul görmektedir. Burada cinsel ilişkinin kurulamamasının arkasında yatan nedenin fizyolojik bir imkansızlık olup olmamasından ziyade, fiili durumun evlilik birliğine etkisi üzerinde durulur. Cinsel birleşmenin gerçekleşmediği bir evlilikte, eşler arasındaki bağın zayıfladığı ve ortak hayatın çekilmez hale geldiği karinesi hakimdir.
Cinsel ilişkinin hiç kurulamamasının yanı sıra, evlilik birliği içerisinde cinsel yaşamın başlamış olması ancak sonradan haklı bir neden olmaksızın uzun süre kesilmesi de ciddi bir kusur teşkil eder. Eşlerden birinin, diğer eşin cinsel yaklaşımını sürekli ve sebepsiz yere reddetmesi, yatakları ayırması veya cinsel ilişkiden kaçınması, evlilik birliğinin getirdiği sadakat ve birliktelik yükümlülüklerine aykırı bir davranıştır. Yargısal kararlarda bu durum "cinsel kaçınma" olarak adlandırılır ve eşe yönelik "duygusal şiddet" kapsamında değerlendirilir. Ancak, bu başlık altında boşanma sebebi sayılabilmesi için cinsel ilişkideki kesintinin uzun süre devam etmesi ve süreklilik arz etmesi gerekmektedir. Anlık, kısa süreli veya hastalık, yorgunluk gibi makul sebeplere(geçici durumlar) dayanan ret durumları, evlilik birliğinin temelinden sarsılması kapsamında değerlendirilmez.
Hukuki açıdan kusur atfı yapılırken, cinsel ilişkinin kurulmaması veya uzun süre ara verilmesi durumunda sorumluluk, cinsel ilişkiden kaçınan tarafa yüklenir. Eğer cinsel ilişki, eşlerden birinin nedensiz isteksizliği veya kaçınması sebebiyle gerçekleşmiyorsa, bu eş tam kusurlu(veya olayın özelliğine göre ağır kusurlu) sayılır. Cinsel ilişkiden kaçınan eşin bu davranışı, diğer eşin kişilik haklarına saldırı niteliğinde kabul edildiğinden, boşanma davasında sadece ayrılık kararı verilmesine değil, aynı zamanda kusurlu eş aleyhine manevi tazminat hükmedilmesine de dayanak oluşturur. Dolayısıyla, cinsel uyumun sağlanamaması veya ilişkinin reddi, Türk aile hukukunda evliliğin devamını imkansız kılan haklı bir boşanma sebebi olarak yerini almıştır.
b) Cinsel İşlev Bozuklukları Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği, eşler arasında manevi bütünlüğün yanı sıra cinsel uyumu ve paylaşımı da içeren bir kurumdur. Türk Medeni Kanunu ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, eşlerden birinde mevcut olan ve sağlıklı bir cinsel ilişkinin kurulmasını veya sürdürülmesini engelleyen tıbbi durumlar, cinsel işlev bozuklukları kapsamında değerlendirilir. Bu tür bozukluklar, evlilik birliğinin temelinden sarsılması(şiddetli geçimsizlik) nedeniyle açılan boşanma davalarında önemli bir vakıa olarak ele alınır. Hukuki açıdan bu durumun boşanma sebebi sayılabilmesi için, söz konusu işlev bozukluğunun diğer eş için ortak hayatı çekilmez hale getirmesi gerekmektedir.
Cinsel işlev bozuklukları, fizyolojik kökenli olabileceği gibi psikolojik nedenlere de dayanabilir. Mahkeme sürecinde, iddia edilen bozukluğun varlığı ve niteliği, tarafların beyanlarından ziyade uzman sağlık kuruluşlarından alınacak resmi raporlarla(heyet raporu) ispatlanmalıdır. Alınacak bu rapor, rahatsızlığın geçici mi yoksa kalıcı mı olduğunu ve tıbben tedavisinin mümkün olup olmadığını netleştirmek adına zorunludur. Yargılama aşamasında hakim, cinsel işlev bozukluğunun türünü ve evlilik üzerindeki etkisini bu tıbbi tespitler ışığında değerlendirir.
Hukuk tekniği açısından önem arz eden husus, cinsel işlev bozukluğunun kendiliğinden bir tam kusur hali oluşturmamasıdır. Yargıtay uygulamasında, cinsel işlev bozukluğu yaşayan eşin kusurlu sayılabilmesi için işlev bozukluğunun ispatına ek olarak genellikle tedaviden kaçınma olgusuna bakılır. Şayet tıbben tedavisi mümkün olan bir işlev bozukluğu(erektil disfonksiyon vb.) mevcutsa ve rahatsızlığı bulunan eş, diğer eşin talebine rağmen tedaviyi reddediyor veya tedavi sürecini yarıda bırakıyorsa, bu durum kusur olarak kabul edilir. Bu bağlamda, boşanma davasına konu olan asıl mesele salt hastalığın varlığı değil, eşin evlilik birliğinin gerektirdiği cinsel uyumu sağlama konusundaki isteksizliği veya ihmalidir.
Bu başlık altında incelenen durumlar, cinsel bütünlüğü bozan genel tıbbi ve psikolojik yetersizlikleri kapsar. Cinsel isteksizlik, hormonal dengesizlikler veya cinsel birleşmeyi engelleyen fiziksel anomaliler bu kategoride değerlendirilir. Ancak bu genel çerçevenin dışında kalan ve kendine özgü tıbbi tanımları bulunan spesifik rahatsızlıklar, aşağıda ayrı alt başlıklar halinde detaylandırılacaktır.
b.1) Erken Boşalma Sebebiyle Boşanma
Evlilik birliğinin kurulmasındaki sosyal amacın yanı sıra, eşlerin cinsel arzularını tatmin etme ve neslin devamını sağlama gayesi de hukuken korunan bir menfaattir. Bu çerçevede, erkeğin cinsel işlev bozukluklarından biri olan erken boşalma(prematür ejakülasyon), evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan haklı bir boşanma sebebi olarak değerlendirilmektedir. Yargıtay'ın yerleşik içtihatlarına göre, fiili evlilik süresi içerisinde erkeğin erken boşalma problemi nedeniyle cinsel ilişkinin hiç kurulamaması veya sağlıklı bir şekilde sürdürülememesi, eşler arasındaki cinsel uyumu bozan ve evliliğin devamını diğer eş için çekilmez hale getiren bir olgudur.
Hukuk pratiğinde, erken boşalma sorununun varlığı tek başına boşanma sebebi sayılmaktan ziyade, bu sorunun evlilik birliğine olan etkisi esas alınmaktadır. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin emsal kararlarında da vurgulandığı üzere, birlikte yaşanan uzun süreye rağmen cinsel ilişkinin başarılamamış olması, eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin veya en azından isteksizliğin doğmasına yol açabilmektedir. Mahkeme, cinsel ilişkinin evliliğin temel unsurlarından biri olduğunu kabul ederek, bu eksikliğin davacı eş açısından bir kusur olarak yüklenemeyeceğini belirtmektedir. Dolayısıyla, bu tıbbi sorunu yaşayan tarafın kusurlu olup olmamasından bağımsız olarak, sorunun yarattığı objektif imkansızlık evlilik birliğini sarsıcı nitelikte görülmektedir.
Örneğin Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2016/16507 E. ve 2018/6195 K. sayılı kararında bu durum açıkça ortaya konulmuştur: “Evlenmenin sosyal amacı yanında, cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır. Tarafların, davacı kadın tarafından iddia edildiği gibi, davalı erkeğin de kabulünde olduğu üzere erkeğin erken boşalma problemi nedeniyle fiili evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Birlikte yaşanan uzun süre içinde cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu davacı açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonra da devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için davacıyı zorlamak açık bir haksızlıktır. Bu koşullar altında davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin temelinden sarsıldığı(TMK m. 166/1) kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.”
Yargısal denetimde dikkat edilen en önemli hususlardan biri, sağlıklı cinsel yaşam beklentisinin ihlal edilip edilmediğidir. Yüksek Mahkeme, ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve tedavi sonrasında dahi devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan bir cinsel yakınlaşmayı beklemesi için diğer eşi zorlamanın açık bir haksızlık olduğu görüşündedir. Bu bağlamda, tedavi sürecinin belirsizliği veya sorunun kronikleşmesi durumunda, davacı eşten evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Türk Medeni Kanunu(TMK) madde 166/1 uyarınca, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenemeyecek derecede evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilerek boşanmaya hükmedilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, erken boşalma nedeniyle cinsel doyumun sağlanamaması, eşlerin manevi bütünlüğünü zedeleyen ve boşanma davasının kabulünü gerektiren hukuki bir vakıadır.
b.2) Vajinismus Nedeniyle Boşanma
Vajinismus, kadın eşte cinsel birleşmeye engel olacak şekilde vajinal kasların istemsiz kasılması hali olup, Yargıtay içtihatlarında evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan haklı bir boşanma sebebi olarak kabul edilmektedir. Evliliğin sosyal amaçlarının yanı sıra cinsel paylaşımın da doğal bir beklenti olduğu hukuk sistemimizde, bu beklentinin vajinismus sebebiyle karşılanamaması, eşler arasındaki ortak hayatı çekilmez hale getiren bir olgu olarak değerlendirilir. Bu durum, fiziksel bir engelden ziyade genellikle psikolojik etkenlere dayanmakta ve tıbbi bilirkişi raporlarıyla tespit edilebilmektedir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu(2013/1141 E., 2014/752 K.) tarafından verilen bir kararda, taraflarda cinsel ilişkiye engel patolojik(fiziksel) bir bulguya rastlanmasa dahi, cinsel ilişkinin gerçekleşmemesinin psikolojik nedenlere dayanabileceği vurgulanmıştır. Karara göre vajinismus, kadının korku ve kaygılarından dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi şeklinde tezahür eden bir cinsel işlev bozukluğudur. Dolayısıyla, boşanma davasında cinsel ilişkinin hiç kurulamadığı iddiası mevcutsa, bunun kocanın kusurundan mı yoksa kadındaki vajinismus rahatsızlığından mı kaynaklandığının belirlenmesi zorunludur. Mahkemeler, fiziksel muayenede kadının bakire olduğunun veya anatomik bir engelinin bulunmadığının tespit edilmesiyle yetinmemeli, ilişkinin kurulamamasında vajinismusun etkili olup olmadığını da araştırmalıdır.
Hukuki açıdan vajinismusun varlığı, kusur tespiti noktasında belirleyicidir. Cinsel ilişkinin kurulamaması evlilik birliğini sarstığından, bu duruma sebebiyet veren eşin kusurlu olduğu kabul edilir. Eğer cinsel birleşmenin sağlanamaması kadının vajinismus rahatsızlığından kaynaklanıyorsa ve bu durum tedavi ile aşılabilecek nitelikte olmasına rağmen eş tedaviden kaçınıyorsa, kusur kadına yüklenebilmektedir. Ancak, kusur tespitinin sağlıklı yapılabilmesi için cinsel başarısızlığın erkeğin ereksiyon problemlerinden mi yoksa kadının kasılma(vajinismus) probleminden mi kaynaklandığının uzman raporlarıyla şüpheye yer bırakmayacak şekilde ortaya konulması gerekmektedir.
c) Cinsel Şiddet Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği, eşler arasında cinsel sadakat ve uyumu gerektirmekle birlikte, bu durum taraflardan birine diğeri üzerinde mutlak bir cinsel hakimiyet kurma hakkı(yetki) tanımaz. Hukuk sistemimizde cinsel şiddet, eşin vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığına ve kişilik haklarına yapılan haksız ve ağır bir saldırı olarak kabul edilir. Bu bağlamda cinsel şiddet; eşin rızası, arzusu veya fiziksel/ruhsal sınırları hiçe sayılarak gerçekleştirilen, cinsel nitelikli her türlü baskı, zorlama ve saldırgan davranışı ifade eden genel bir çatı kavramdır.
Türk Medeni Kanunu ve Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, evlilik akdi(sözleşme) kurulmuş olsa dahi, cinsel ilişki ve cinsel davranışların her aşamasında eşlerin karşılıklı rızası ve onayı esastır. Eşlerden birinin, diğerini cinsel bir obje olarak görmesi ve kendi cinsel tatminini eşinin kişilik haklarını ihlal edecek şekilde gerçekleştirmeye çalışması, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan olaylar zincirinde cinsel şiddet olarak nitelendirilir. Cinsel şiddet, sadece fiziksel güç kullanımını değil, aynı zamanda cinsel içerikli psikolojik baskıyı, tehdidi ve korkutmayı da kapsayan geniş bir eylem alanını içerir.
Boşanma davalarında cinsel şiddet vakaları, kusur belirlemesinde hayati bir rol oynar. Cinsel şiddet uygulayan eş, Yargıtay tarafından genellikle tam kusurlu veya ağır kusurlu olarak kabul edilir. Zira bu tür davranışlar, diğer eşin yaşam hakkına, onuruna ve vücut bütünlüğüne(dokunulmazlık) doğrudan bir saldırı niteliği taşır. Mahkemeler, cinsel şiddetin varlığını tespit ettiğinde, evlilik birliğinin devamının şiddete maruz kalan eşten beklenemeyeceğine hükmederek boşanma kararı verir. Ayrıca, cinsel şiddet eylemleri kişilik haklarına ağır bir saldırı teşkil ettiğinden, şiddete uğrayan eş lehine uygun miktarda manevi tazminata(karşılık) hükmedilmesi de büyük ihtimalle söz konusu olacaktır.
Sonuç olarak cinsel şiddet, evlilik kurumunun gerektirdiği saygı ve şefkat yükümlülüğüyle bağdaşmayan, evliliğin sürdürülebilirliğini ortadan kaldıran ve hukuk düzeni tarafından himaye edilmeyen ağır bir kusur durumudur.
c.1) Anal İlişki Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği içerisinde cinsel yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi esastır ve hukuk doktrininde eşlerin cinsel ilişkide bulunma şeklinin doğal olması gerektiği vurgulanır. Bu çerçevede anal yoldan ilişkiye girme eylemi, Türk Medeni Kanunu uygulaması bakımından "doğal olmayan yoldan cinsel ilişki" olarak tanımlanmakta ve evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan kusurlu bir davranış olarak kabul edilmektedir. Yargı mercileri, bu tür bir cinsel eylemi, eşin cinsel dokunulmazlığına ve kişilik haklarına yapılmış bir saldırı niteliğinde değerlendirir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından benimsenen yerleşik içtihatlarda, anal ilişkinin varlığı açıkça "cinsel şiddet" kapsamında ele alınmıştır. Önemle belirtilmelidir ki, davalı eşin bu ilişkinin tarafların isteğiyle, rızasıyla veya ortak kararıyla gerçekleştiği yönündeki savunmaları, eylemin boşanma hukuku açısından oluşturduğu kusur durumunu ortadan kaldırmayabilir. Somut olaylarda, davalı tarafın savcılık veya mahkeme aşamasında anal yoldan ilişkiye girildiğini ikrar etmesi(kabullenmesi), ilişkinin rızaya dayalı olduğunu iddia etse dahi, mahkemece kusur atfı için yeterli görülebilmektedir. Yüksek mahkeme, eşi ile doğal olmayan yollardan cinsel ilişki gerçekleştirmeyi, ilişkinin gerçekleşme sayısına bakılmaksızın cinsel şiddete yönelik bir davranış ve boşanma sebebi saymaktadır.
Bu eylemin boşanma davasındaki etkisi, sadece basit bir cinsel uyumsuzlukla sınırlı kalmayıp, eşin bedensel ve ruhsal bütünlüğüne yönelik ağır bir ihlal olarak tezahür eder. Dolayısıyla anal ilişki eyleminin gerçekleştirilmesi, evlilik birliğini çekilmez hale getiren ve davacı eş için ortak hayatı sürdürmesi kendisinden beklenemeyecek derecede sarsan bir vakadır. Hakim, mevcut deliller veya ikrarlar doğrultusunda bu durumu tespit ettiğinde, davalı eşi kusurlu bularak boşanmaya hükmeder.
c.2) Rıza Dışı Cinsel İlişkiye Zorlama Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği, eşlere birbirlerinin bedenleri üzerinde sınırsız bir tasarruf yetkisi bahşetmez. Türk Medeni Kanunu ve yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca, evlilik akdi kurulmuş olsa dahi bireylerin cinsel dokunulmazlık(vücut bütünlüğü) hakları korunmaya devam eder. Bu bağlamda, eşlerden birinin diğerini rızası dışında cinsel ilişkiye zorlaması, evlilik birliğinin getirdiği yükümlülüklerin ötesinde, kişilik haklarına yapılmış ağır bir saldırı olarak kabul edilir. Cinsel birlikteliğin eşlerin karşılıklı isteği ve arzusu ile gerçekleşmesi esas olup, zor kullanma veya tehdit yoluyla gerçekleştirilen eylemler hukuken himaye görmez.
Rıza dışı cinsel ilişkiye zorlama eylemi, boşanma davalarında duygusal ve cinsel şiddet kapsamında değerlendirilir. Yargıtay, eşini istemediği halde cinsel ilişkiye zorlayan tarafı tam kusurlu(ağır kusurlu) saymaktadır. Burada zorlama kavramı yalnızca fiziksel gücü değil, aynı zamanda korkutma, tehdit etme veya baskı altına alma gibi iradeyi sakatlayan eylemleri de kapsar. Eşin cinsel ilişki talebini reddetme hakkı, cinsel özgürlüğün bir parçasıdır ve bu reddin şiddet veya baskı ile kırılması, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan mutlak bir boşanma nedenidir.
Hukuki açıdan bu durum, yalnızca genel boşanma sebebi(şiddetli geçimsizlik) olarak değil, somut olayın özelliklerine göre pek fena muamele veya onur kırıcı davranış gibi özel boşanma sebeplerinin de unsurlarını oluşturabilir. Eşin rızası olmadan cinsel ilişki kurmak veya buna teşebbüs etmek, mağdur eşin kişilik haklarını, onurunu ve bedensel bütünlüğünü ihlal ettiğinden, kusurlu eş aleyhine manevi tazminat(tazminat sorumluluğu) hükmedilmesini gerektirir. Mahkeme, bu tür bir zorlamanın varlığını tespit ettiğinde, mağdur eşin yaşadığı travmayı ve elem duygusunu gözeterek uygun bir manevi tazminat takdir eder.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, eşe karşı gerçekleştirilen bu eylem Türk Ceza Kanunu anlamında da cinsel saldırı suçunu oluşturabilmektedir. Boşanma davası sürecinde, eğer varsa ilgili ceza soruşturması veya kovuşturması dosyaları, hukuk hakimi tarafından delil olarak değerlendirilebilir. Ancak ceza davası sonucu beklenmeksizin, hukuk hakimi boşanma davasındaki mevcut deliller(tanık beyanları, doktor raporları, psikolojik değerlendirmeler) ışığında cinsel şiddetin varlığına kanaat getirirse boşanmaya hükmedebilir. Özetle, evlilik içi cinsel şiddet, aile hukukunda eşlerin cinsel uyum yükümlülüğünden tamamen ayrı tutulan, mağdur eşin korunmasını gerektiren ağır bir kusur halidir.
c.3) Cinsel Birliktelik Sırasında Aşağılayıcı Davranışlar Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği, eşlerin birbirine karşı saygı, sevgi ve özen yükümlülüğünü(sadakat ve ilgi) içerir. Cinsel yaşam, bu birliğin en mahrem ve hassas alanlarından biri olup, eşlerin bu süreçte birbirlerinin kişilik haklarına ve onuruna azami saygı göstermesi hukuki bir zorunluluktur. Cinsel birliktelik sırasında veya hemen sonrasında eşlerden birinin diğerine karşı onur kırıcı, aşağılayıcı veya küçük düşürücü tutumlar sergilemesi, Türk Medeni Kanunu kapsamında boşanma sebebi sayılan kusurlu davranışlar arasında yer alır. Yargıtay yerleşik içtihatlarında bu tür eylemler, genellikle duygusal şiddet veya kişilik haklarına saldırı olarak nitelendirilmektedir.
Bu başlık altında değerlendirilen davranışların temel özelliği, eylemin cinsel ilişki bağlamında gerçekleşmesi ve eşin özsaygısını hedef almasıdır. Eşin cinsel performansı, fiziksel görünümü veya bedeni hakkında tahkir edici yorumlarda bulunmak, bu ihlallerin en somut örneklerindendir. Özellikle cinsel ilişki esnasında eşin vücuduyla alay etmek, organlarını küçümsemek, onu başkalarıyla(eski partnerler veya hayali kişiler) kıyaslamak ya da cinsel açıdan yetersiz olduğunu kaba bir üslupla ifade etmek, duygusal bütünlüğü zedeleyen ağır bir kusurdur.
Yargıtay kararlarına yansıyan bir diğer önemli husus, "tiksinti" ifadesidir. Eşlerden birinin, cinsel birliktelik sırasında eşine karşı tiksinti duyduğunu sözlü veya fiili olarak(mimikler, itme davranışı) belli etmesi, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına neden olan bir vakıadır. Eşin ten kokusundan, dokunuşundan veya cinsel isteğinden iğrendiğini belirtmek, karşı tarafın cinsel kimliğini ve kişilik değerlerini doğrudan hedef alan bir aşağılama biçimidir. Bu tür davranışlar, maruz kalan eşte travmatik etkiler yaratmakta ve ortak hayatı çekilmez hale getirmektedir.
Hukuki açıdan bu davranışlar, basit bir geçimsizlik veya cinsel uyumsuzluk olarak değerlendirilemez. Aşağılayıcı tutumlar, eşin manevi dünyasında derin yaralar açtığı için boşanma davasında kusurlu taraf aleyhine manevi tazminat hükmedilmesini(tazminat sorumluluğu) gerektirir. Mahkeme huzurunda bu iddiaların ispatı, tanık beyanları, varsa dijital kayıtlar veya psikolojik raporlar gibi her türlü hukuka uygun delil ile desteklenebilir. Önemli olan husus, söz konusu davranışın eşin cinsel özgürlüğünü ve onurunu zedeleyici nitelikte olması ve evlilik birliğinin devamını o eşten beklenemez hale getirmesidir.
d) Cinsel Mahremiyetin İhlali Nedeniyle Boşanma
Evlilik birliği, eşlere sadakat yükümlülüğü çerçevesinde birbirlerinin sırlarını saklama ve özel hayatın gizliliğine riayet etme sorumluluğu yükler. Bu sorumluluğun en hassas ve korunması gereken alanı şüphesiz ki eşlerin cinsel yaşamlarıdır. Hukuk sistemimizde evlilik, kamusal alandan soyutlanmış, eşlere özgü bir mahremiyet çemberi olarak kabul edilir. Dolayısıyla, yatak odasında yaşananların, cinsel uyumun, cinsel sorunların veya ilişki detaylarının üçüncü kişilerle paylaşılması, bu mahremiyet çemberinin haksız bir şekilde kırılması anlamına gelir. Yargıtay uygulamasında, eşlerin cinsel yaşamlarına dair detayların aile bireyleri, arkadaşlar veya komşular gibi üçüncü şahıslara anlatılması, "cinsel mahremiyetin ihlali" kapsamında değerlendirilmekte ve boşanma sebebi sayılan kusurlu bir davranış(vakıa) olarak kabul edilmektedir.
Cinsel mahremiyetin ihlali, genellikle eşlerden birinin diğerini sosyal çevresinde küçük düşürmek, kötülemek veya yaşanan sorunlara taraftar toplamak amacıyla cinsel sırları ifşa etmesi şeklinde tezahür eder. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi'nin yerleşik içtihatlarına ve güncel kararlarına bakıldığında, cinsel hayatın başkalarına anlatılması eylemi, güven sarsıcı bir davranış olmanın ötesinde, eşin kişilik haklarına yapılmış ağır bir saldırı olarak nitelendirilir. Örneğin bir eşin, diğer eşin cinsel performansı hakkında yorum yapması, cinsel ilişki sırasındaki tutumlarını eleştirmesi veya eşinin kendisini belirli cinsel davranışlara zorladığı yönünde başkalarının yanında konuşması, mahremiyet ilkesinin açık ihlalidir. Yargı kararlarına yansıyan örneklerde(Örneğin bakınız, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/3506 E., 2023/3338 K.), kadının aile içinde kalması gereken cinsel hayatını başkalarına anlatması, eşinin kendisini ters ilişkiye zorladığı yönünde konuşarak onu çevreye karşı kötülemesi, tam kusurlu veya olayların akışına göre eşit kusurlu bir davranış olarak tespit edilmiştir. Burada hukuka aykırı olan husus, iddia edilen cinsel eylemin gerçekleşip gerçekleşmemesinden ziyade, bu iddianın ve cinsel yaşam detaylarının üçüncü kişilere aktarılması suretiyle eşin itibarının zedelenmesidir.
Bu tür bir ihlal, evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açar çünkü eşler arasındaki en özel bağ olan cinsellik, kamusal bir tartışma malzemesi haline getirilmiştir. Mahremiyetin ihlali durumunda, sırları ifşa edilen eşin duyduğu utanç ve güven kaybı, ortak hayatı çekilmez hale getirir. Hukuk muhakemesinde bu durum, kusur incelemesi yapılırken dikkate alınır ve mahremiyeti ihlal eden eş, boşanmaya sebebiyet veren olaylarda kusurlu taraf olarak belirlenir. Bu kusur tespiti, boşanma hükmünün kurulmasının yanı sıra, maddi ve manevi tazminat taleplerinin karara bağlanmasında da belirleyici bir rol oynar. Özetle, cinsel sorunlar veya memnuniyetsizlikler evlilik içinde çözülmesi gereken veya profesyonel destekle(doktor, terapist) ele alınması gereken konulardır; bu konuların sosyal çevrede dedikodu malzemesi yapılması, evlilik hukukuna göre ağır bir kusurdur.
e) Cinsel Sapıklık veya Haysiyetsiz Hayat
Türk Medeni Kanunu sistematiğinde, eşlerden birinin haysiyetsiz hayat sürmesi özel boşanma sebepleri arasında düzenlenmiştir(TMK m. 163). Cinsel davranışların bu madde kapsamında veya genel boşanma sebepleri içindeki kusur atfı çerçevesinde değerlendirilebilmesi için, söz konusu eylemlerin toplumun genel ahlak anlayışına ağır bir biçimde aykırı olması, insan onurunu zedelemesi ve genellikle süreklilik arz etmesi gerekir. Hukuk doktrininde ve yargı kararlarında cinsel sapıklık olarak nitelendirilen haller, eşlerin cinsel özgürlük alanının ötesine geçen, patolojik boyut kazanmış veya suç teşkil eden eylemleri ifade eder.
Yargıtay uygulamalarına göre, bir davranışın cinsel sapıklık veya haysiyetsiz hayat kapsamında değerlendirilebilmesi için, eylemin doğal olmayan yollarla cinsel tatmin arayışını aşarak, eşin veya üçüncü şahısların kişilik haklarına saldırı niteliği taşıması aranır. Bu bağlamda; teşhircilik, röntgencilik, ensest ilişkiler, pedofili eğilimleri veya hayvanlarla cinsel ilişki gibi toplum vicdanını derinden yaralayan ve suç unsuru barındırabilen eylemler bu kategoriye girer. Ayrıca, eşin grup seks yapmaya zorlanması veya eşin başkalarıyla cinsel ilişkiye girmesine aracılık edilmesi gibi durumlar da haysiyetsiz hayat sürme ve ağır cinsel sapkınlık olarak kabul edilir(Yargıtay yerleşik içtihatları). Bu tür davranışlar, sadece evlilik birliğini sarsmakla kalmaz, aynı zamanda kusurlu eşin yaşam tarzının onur kırıcı bir hal aldığını gösterir.
Bu başlık altındaki eylemler, tıbbi tedavi gerektiren cinsel işlev bozukluklarından veya eşler arasındaki basit cinsel uyumsuzluklardan kesin çizgilerle ayrılır. Haysiyetsiz hayat sürme olgusunda, failin yaşam tarzı haline getirdiği ve toplum değerleriyle çatışan bilinçli bir tercih veya dürtü kontrol bozukluğu söz konusudur. Örneğin, bir eşin fuhuş yapması veya fuhşa teşvik etmesi, cinsel kökenli bir davranış olmakla birlikte, doğrudan haysiyetsiz yaşam sürme sebebine dayanır ve diğer eş için birlikte yaşamayı çekilmez hale getirir.
Mahkemece yapılacak değerlendirmede, iddia edilen cinsel sapıklığın veya haysiyetsiz hayatın ispatı ve niteliği büyük önem taşır. Bir eylemin TMK m. 163 kapsamında haysiyetsiz hayat sürme sebebi sayılabilmesi için genellikle süreklilik göstermesi veya bir yaşam tarzı haline gelmiş olması beklenir. Ancak eylemin vahameti çok yüksekse(örneğin cinsel suç işlenmesi), tek bir eylem dahi evlilik birliğinin devamını imkansız kılan bir unsur olarak görülebilir. Hakim, bu tür vakalarda eylemin ağırlığını, diğer eş üzerindeki manevi yıkımını ve toplumsal yansımalarını göz önünde bulundurarak karar verir.
f) Cinsel Hastalıklar
Evlilik birliğinin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için eşlerin cinsel yaşamlarının uyum içinde olması ve birbirlerinin sağlığını tehdit edecek durumlardan kaçınmaları esastır. Eşlerden birinde bulunan cinsel nitelikli hastalıklar, hem diğer eşin sağlığını tehlikeye atması hem de cinsel yaşamın olağan akışını engellemesi nedeniyle boşanma hukuku açısından önem arz eder. Yargıtay uygulamasında ve doktrinde, cinsel yolla bulaşan veya cinsel organlarda tezahür eden tiksindirici hastalıklar, genellikle Türk Medeni Kanunu madde 166 kapsamında evlilik birliğinin sarsılması(genel boşanma sebebi) olarak değerlendirilmektedir.
Bir cinsel hastalığın boşanma sebebi sayılabilmesi için, söz konusu rahatsızlığın diğer eş için açık bir tehlike oluşturması veya ortak hayatı çekilmez hale getirmesi gerekir. Özellikle frengi, bel soğukluğu, AIDS(HIV), Hepatit-B veya Hepatit-C gibi cinsel yolla bulaşan ve hayati risk taşıyan hastalıklar bu kapsamda değerlendirilir. Sağlıklı olan eşten, bile bile bu riski göze alması ve korunmasız cinsel birlikteliği sürdürmesi beklenemez. Yargıtay kararlarına göre, eşinde bulaşıcı cinsel hastalık bulunan tarafın cinsel ilişkiden kaçınması haklı bir sebep olarak kabul edilir ve bu durum evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında kusur olarak yüklenemez.
Hukuki değerlendirmede hastalığın varlığından ziyade, hasta olan eşin bu süreçteki tutumu belirleyicidir. Eğer cinsel hastalığı olan eş, bu durumu diğer eşten gizlemişse, hastalığını bildiği halde koruyucu tedbirleri(örneğin kondom kullanımı) almaktan imtina ediyorsa veya tedavi edilebilir nitelikteki bir hastalık için tedavi olmaktan kaçınıyorsa, bu davranışlar tam kusur olarak kabul edilir. Eşin sağlığını hiçe sayarak hastalığı bulaştırma riski yaratmak veya hastalığı gizleyerek evliliği sürdürmeye çalışmak, güven sarsıcı davranış niteliğindedir ve boşanma davasında davacı lehine hüküm kurulmasını sağlar.
Cinsel organlarda meydana gelen ve bulaşıcı olmasa dahi tiksinti uyandıran yaralar veya akıntılı hastalıklar da cinsel yaşamı sekteye uğrattığı ölçüde boşanma sebebi teşkil edebilir. Bu tür durumlarda, estetik kaygılardan ziyade, cinsel birlikteliğin iğrenç veya katlanılamaz bir hal alıp almadığına bakılır. Mahkeme, uzman bilirkişi raporlarıyla hastalığın niteliğini, bulaşıcılık durumunu ve tedavi edilebilirliğini tespit ederek, hastalığın evlilik birliği üzerindeki etkisine göre karar verir. Sonuç olarak, cinsel hastalıklar sadece tıbbi bir sorun değil, eşlerin birbirine karşı olan sadakat ve özen yükümlülüğünün(TMK m. 185) ihlali bağlamında ele alınan hukuki bir sorundur.
Tedavi İmkanı ve Eşin Çabası
Evlilik birliğinin temel unsurlarından biri olan cinsel yaşamın sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi, eşlerin karşılıklı anlayış ve çabasını gerektirir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre, cinsel sorunların salt varlığı her durumda boşanma sebebi sayılmamakta, bu sorunun tedavisinin mümkün olup olmadığı ve eşlerin bu süreçteki tutumları belirleyici olmaktadır. Hukuk sistemimiz, evlilik birliğinin korunması ilkesinden hareketle, cinsel işlev bozukluklarının öncelikle tıbbi yollarla giderilmesini bekler. Şayet cinsel sorun tıbben tedavi edilebilir nitelikteyse, sorunu yaşayan eşin tedaviye yanaşmaması veya tedaviyi yarıda bırakması, boşanma davasında kusur olarak değerlendirilir.
Yargılama aşamasında, cinsel sorunun kalıcı bir fiziksel/psikolojik engel mi yoksa geçici ve tedavi edilebilir bir durum mu olduğunun tespiti hukuki sonucun belirlenmesi açısından elzemdir. Bu tespit, uzman sağlık kuruluşlarından veya Adli Tıp Kurumu’ndan alınacak sağlık kurulu raporu(heyet raporu) ile belgelenmelidir. Raporda, mevcut rahatsızlığın tıbbi veya psikolojik tedavi ile giderilmesinin mümkün olduğu(tedavi edilebilirliği) belirtilmişse, hukuk düzeni eşlerden bu tedavi yoluna başvurmalarını ve sorunun çözümü için gerekli iradeyi göstermelerini bekler. Tedavi imkanı varken bundan kaçınmak, evlilik birliğinin eşlere yüklediği cinsel sadakat ve birliktelik edimlerinin ihlali anlamına gelir.
Tedavi edilebilir bir cinsel soruna sahip olan eşin, diğer eşin talebine ve tıbbi gerekliliğe rağmen tedavi olmaktan imtina etmesi(kaçınması), yargı mercileri tarafından evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına yol açan kusurlu davranış olarak kabul edilmektedir. Eşin tedaviye direnç göstermesi, doktor randevularına gitmemesi, verilen ilaçları kullanmaması veya terapist önerilerini uygulamaması, karşı taraf için ortak hayatı çekilmez hale getiren bir vakıa olarak nitelendirilir. Bu bağlamda, cinsel sorunun kendisinden ziyade, eşin sorunun çözümü konusundaki isteksizliği boşanma sebebi teşkil eder. Tedaviden kaçınan eş, boşanma davasında tam veya ağır kusurlu sayılarak maddi ve manevi tazminat yükümlülüğü ile karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle olası hak kayıplarının önlenmesi için mutlaka alanında uzman bir boşanma avukatı ile birlikte çalışılması gerekir.
Tedavi süreci makul bir süre ve sabır gerektirse de, bu sürecin ucu açık ve sonsuz olmadığı bilinmelidir. Sağlıklı olan eşten, tedaviye yanaşmayan veya tedaviye rağmen uzun yıllar boyunca iyileşme belirtisi göstermeyen bir eşi süresiz olarak beklemesi beklenemez. Ancak, tedavi sürecinde sağlıklı eşin de destekleyici, teşvik edici ve yapıcı bir tutum sergilemesi aranır. Eşini tedaviye ikna etmek yerine suçlayıcı, aşağılayıcı veya baskıcı davranmak, kusur durumunun değişmesine neden olabilir. Dolayısıyla, cinsel soruna dayalı boşanma davalarında hakimin incelediği temel husus, sorunun biyolojik varlığından öte, tarafların bu sorunu aşmak için gösterdikleri samimi gayret ve iyiniyettir.
Sıkça Sorulan Sorular
Evlendiğimizden beri hiç cinsel ilişkiye girmedik, bu tek başına boşanma sebebi midir?
Evet. Evlilikten itibaren makul bir süre geçmesine rağmen hiç cinsel birleşme olmaması, Yargıtay’a göre evlilik birliğini temelinden sarsan ciddi bir olgudur ve TMK m.166/1 kapsamında boşanma sebebi kabul edilmektedir.
Cinsel ilişki hiç yok veya çok uzun süredir yok; boşanma için belli bir süre şartı var mı?
Kanunda belirli bir ay-yıl sınırı yoktur; hakim, somut olaya göre uzun süre ve çekilmezlik kriterlerini değerlendirir. Kısa, geçici ve makul sebeplere dayanan (hastalık, lohusalık vb.) kesintiler boşanma gerekçesi sayılmazken, nedensiz ve kalıcı nitelikte uzun süreli cinsel kaçınma boşanma sebebi sayılmaktadır.
Vajinismus tek başına boşanma sebebi midir?
Vajinismus doğrudan özel bir sebep olarak düzenlenmemiştir; ancak cinsel ilişkinin kurulamamasına yol açtığı için, Yargıtay içtihatlarında evlenmenin doğal unsurlarından olan cinsel paylaşımın yokluğu şeklinde değerlendirilir ve TMK 166/1. maddesi kapsamında boşanma sebebi sayılabilir.
Erken boşalma veya iktidarsızlık nedeniyle boşanma davası açılabilir mi?
Evet. Erken boşalma veya iktidarsızlık nedeniyle evlilik süresince sağlıklı bir cinsel birliktelik kurulamaması, Yargıtay’a göre evlilik birliğini temelinden sarsar ve diğer eşten bu durumun belirsiz şekilde düzelmesini beklemek zorunlu değildir.
Cinsel sorunda tedaviye gitmek zorunlu mu, tedaviden kaçınmanın hukuki sonucu nedir?
Cinsel sorun tıbben tedavi edilebilir nitelikte ise, hukuk düzeni eşlerden makul ölçüde tedavi girişiminde bulunmalarını bekler; tedaviden tamamen kaçınmak veya süreci sabote etmek, Yargıtay uygulamasında ağır kusur olarak kabul edilmekte ve boşanma ile tazminat sorumluluğuna yol açabilmektedir.
Eşimin istemediğim hâlde beni cinsel ilişkiye zorlaması sadece boşanma sebebi olur mu?
Rıza dışı cinsel ilişkiye zorlama, aile hukukunda cinsel şiddet sayılır ve TMK m.166 kapsamında boşanma ve manevi tazminat sebebidir; ayrıca Türk Ceza Kanunu m.102 anlamında evlilik içi cinsel saldırı suçu olarak da soruşturma ve cezaya konu olabilir.
Ters ilişki(anal ilişki) istenmesi veya buna zorlanması boşanma sebebi midir?
Özellikle zorlama veya baskı şeklinde gerçekleşen anal ilişki talepleri, Yargıtay içtihatlarında “doğal olmayan yoldan cinsel ilişki” ve “cinsel şiddet” olarak nitelendirilmektedir; bu davranış evlilik birliğini temelinden sarsan ağır kusur sayılır ve boşanma sebebidir.
Eşim cinsel hayatımıza dair detayları ailesine/arkadaşlarına anlatıyor; bu boşanma sebebi olabilir mi?
Eşlerin cinsel yaşamına ilişkin mahrem bilgilerin üçüncü kişilerle paylaşılması, cinsel mahremiyetin ihlali ve kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilir; Yargıtay uygulamasında bu davranış evlilik birliğini temelinden sarsan kusurlu bir eylem sayılmakta ve boşanmaya gerekçe yapılabilmektedir.
Eşim bende ciddi risk taşıyan cinsel hastalığını sakladı veya beni bilerek enfekte etti; boşanma ve tazminat isteyebilir miyim?
Cinsel yolla bulaşan ve sağlığı ciddi tehdit eden hastalıkların gizlenmesi ya da tedaviden kaçınılması, sadakat ve özen yükümlülüğünün ağır ihlali olup, TMK m.166 kapsamında boşanma sebebi sayılır; bu durumda TMK m.174’e göre manevi tazminat talep edilmesi ve hatta maddi zarar meydana gelmişse maddi tazminat talep edilmesi de mümkündür.
Cinsel sorunlara dayalı boşanma davasında hangi mahkeme görevlidir ve mahremiyetim nasıl korunur?
Cinsel sorunlara dayalı boşanma davaları aile mahkemelerinde(yoksa asliye hukuk mahkemesinin aile mahkemesi sıfatıyla) görülür; yargılama sırasında tıbbi raporlar, tanıklar ve yazılı deliller kullanılırken, hakim hem duruşma düzenini hem de dosya içeriğini tarafların özel ve cinsel hayatının gizliliğine azami ölçüde saygı gösterecek şekilde yönetmekle yükümlüdür.
Konuya İlişkin Bazı Yargıtay Kararları
Cinsel mahremiyetin ihlaline ilişkin karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2023/3506 E., 2023/3338 K. sayılı kararı
"...
...
...erkeğin yurt içi ve yurt dışı gezilerine eşini götürmediği, kadın ile küstük yaptığı, müşterek evin giderlerine yeterince katkı sağlamadığı, başka kadınla görüşerek güven sarsıcı davranışta bulunduğu, bu kadınla sosyal medyada mesajlaştığı, bu kadın için çeşitli malzemeler alarak gönderdiği, kadının ise, aile içinde kalması gereken konuları, erkek ile olan cinsel hayatını başkalarına anlatarak mahremiyet ilkesini ihlal ettiği, küslük yaptığı, erkeğin cimri olduğu ve kendisini ters ilişkiye zorladığı yönünde konuşarak başkalarının yanında erkeği kötülediği, ev için yapmış olduğu en ufak masrafı dahi erkekten e-mail yoluyla geri istediği, erkeğe hakaret ettiği, başkalarının yanında eşine bağırdığı, ortak birikim ile edinilen evin satılması ile alınan yeni taşınmazı erkeğin aksi yöndeki isteğine rağmen kendi üzerine geçirdiği, evlilik birliği içinde baskın davranışlarda bulunduğu, erkeğin ailesini istemediği, erkek kardeşinin eşine kötü davranıp olumsuz konuştuğu, ev eşyalarının sık sık değiştirilmesini istediği, bu konuda tartışma çıkardığı, kendi parasının tamamen, erkeğin parasının ise yarısının kendisine ait olduğu yönünde konuştuğu, taraflarca boşanma sebebi olarak dayanılan diğer vakıaların ise kanıtlanamadığı, kanıtlanan kusurlu davranışlara göre, boşanmayı gerektiren olaylarda taraflar eşit kusurlu olduğu, tarafların sosyo-ekonomik durumları, günün ekonomik koşulları, paranın alım gücü, ortak çocuğun ihtiyaçları ve hakkaniyet ilkesi gözetildiğinde ortak çocuk için hükmedilen tedbir nafakasının miktarı uygun ise de iştirak nafakası miktarının az olduğu, eşit kusurlu kadının tazminat talebinin kabulünün hatalı olduğu gerekçesi ile istinaf başvurusunun kusur belirlemesi, iştirak nafakası, kadın lehine hükmedilen tazminatlar yönlerinden kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin ilgili bentlerinin kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurmak suretiyle, kusur gerekçesinin düzeltilmesine, ortak çocuk için aylık 1.500,00 TL iştirak nafakasına, nafakanın her yıl ÜFE oranında arttırılmasına, kadının tazminat taleplerinin reddine karar verilmiş, tarafların kusur belirlemesi, erkeğin kadın için hükmedilen tazminatlar ile kadının iştirak nafakasının miktarı yönünden istinaf taleplerinin kabulüne, tarafların sair istinaf taleplerinin ise 6100 sayılı Kanun'un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
...
...
..."
Boşanma davasında anal yolla cinsel ilişki olgusuna ilişkin karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2020/131 E., 2022/1452 K. sayılı kararı
"...
...
...22. Somut olaya gelince; tarafların 14.08.2015 tarihinde evlendikleri, evlilik birliği devam ederken kadının 24.03.2016 tarihinde nitelikli cinsel saldırı suçlamasıyla eşi hakkında şikâyetçi olduğu, erkeğin yapılan soruşturma uyarınca savcılık tarafından alınan 28.03.2016 tarihli ifadesinde, "eşim ile çok sayıda cinsel ilişkiye girdim yine anal yolla da ilişkiye girdiğim olmuştur. Tahminen üç kez anal yoldan cinsel ilişkiye girdik, bunların birincisi eşimin isteği ile ikinci benim isteğimle üçüncüsü ise ortak kararımız ile olmuştur. 2015 yılında da bu şekilde ilişkiye girdiğimizi hatırlıyorum" “üç kez anal yoldan cinsel ilişkiye girdiğini” ifade ettiği, hâl böyle olunca eldeki davada olduğu gibi eşi ile doğal olmayan yollardan cinsel ilişki gerçekleştirmek, cinsel şiddete yönelik bir davranış olup, evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davasında kusurlu davranışlardan sayılır.
23. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
24. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
...
...
..."
Vajinismus nedeniyle boşanmada ispata dair karar,
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2013/1141 E., 2014/752 K. sayılı kararı
"...
...
...
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Davacı-davalı kadının evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuksal nedenine dayalı olarak açtığı boşanma davasında, birliğin temelinden sarsılmasına gerekçe olarak gösterdiği, kocadan kaynaklanan nedenlerle eşler arasında cinsel ilişkinin gerçekleşmediği iddiası karşısında, bu hususun tespiti için kadının bakire olup olmadığı hususunda rapor alınmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Diğer yönleri Özel Dairece incelenmeyen kararda, uyuşmazlık cinsel birleşmede yaşanan sorunlar çerçevesi ile sınırlı kalmıştır.
Kuşkusuz evlenmenin diğer sosyal amaçları bulunsa da; cinsel yaşam, cinsel paylaşım evlilikte doğal bir beklentidir. Bunun içindir ki, makul sayılacak bir süre içinde cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi öteden beri Yargıtay uygulamasında evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeni olarak kabul edilmektedir.
Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi çoğu zaman psikolojik etkenlere dayanmaktadır. Nitekim eldeki olayda, taraflarda cinsel ilişkiye engel patolojik bulguya rastlanmadığı, Ankara Numune Hastanesi’nin 01.02.2012 tarihli raporu ile saptanmıştır. Cinsel ilişkinin gerçekleşmemesi evlilik birliğinin temelinde sarsılmasına neden olduğuna göre, kusurlu tarafın tespiti önemlidir. Psikolojik nedenlerle de olsa, cinsel ilişkinin bir tarafın ya da tarafların kusuru ile başarılmamış olması halinde kusursuz tarafı birlikteliğe zorlamak doğru olmadığı gibi, evlenmenin doğal unsurlarından olan cinsel paylaşımın yokluğu durumunda ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemez.
Eldeki olayda, cinsel birliktelik yaşamakta eşlerin sorunlarının bulunduğu iki tarafın da kabulündedir. Ne var ki, cinsel ilişkinin gerçekleşmemesinde eşler karşılıklı olarak birbirlerini suçlamışlardır. Davalı-davacı koca vekili, “davacının aşırı kasılması nedeniyle normal ilişkiye girilemediğini, ilişki içerisinde aşırı ağrı hissettiğini” belirtmiştir. Öte yandan, davacı-davalı kadının iddiası ise cinsel ilişkinin “hiç gerçekleşmediği” yönündedir. Farklı ifadeler karşısında cinsel birleşmenin hiç gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespiti açısından Özel Daire bozmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Özel Daire bozması doğrultusunda alınan raporda bir an için cinsel ilişkinin gerçekleşmediği olgusunun kanıtlandığı varsayılsa bile, bu hal tek başına somut olay açısından, cinsel ilişkinin başarılamamasının kocadan kaynaklandığının kanıtı olarak kabul edilemez. Zira davalı-davacı koca vekili aşamalarda, cinsel ilişkideki başarısızlığın kadının aşırı kasılmasına(vajinismus) dayandığı konusunda ısrar etmiştir. Vakıa kadında cinsel ilişkiye engel patolojiye rastlanmadığı rapor ile sabit ise de, kadında görülen bir cinsel işlev bozukluğu olan vajinismusun, fiziksel bir engel olmamasına karşın kadının korku ve kaygılarından dolayı cinsel ilişkiye izin vermemesi şeklinde psikolojik nedenlere de dayanabilir. Bu durumun tespit ve tanısı günümüz tıbbi gelişmeleri ile mümkündür. Şu halde, kocanın vajinismus savının da araştırılması eldeki olay açısından zorunludur. Hüküm, Özel Daire bozması yanında, açıklanan bu gerekçe ile de bozulmalıdır.
Açıklanan nedenlerle Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Direnme kararı bozulmalıdır.
...
...
..."
Erken boşalma nedeniyle boşanmaya dair karar,
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2016/16507 E., 2018/6195 K. sayılı kararı
"...
...
...
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı tarafından boşanma davasının reddi yönünden temyiz edilerek; temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılması istenilmekle; duruşma için belirlenen 15.05.2018 günü temyiz eden davacı ... vekili Av. ... geldi. Karşı taraf davalı ... ve vekilleri gelmedi. Gelenin konuşması dinlendikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için duruşmadan sonraya bırakılması uygun görüldü. Bugün dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
Evlenmenin sosyal amacı yanında, cinsel arzuları tatmin etme gayesi de vardır. Tarafların, davacı kadın tarafından iddia edildiği gibi, davalı erkeğin de kabulünde olduğu üzere erkeğin erken boşalma problemi nedeniyle fiili evlilik süresi içinde cinsel ilişki kuramadıkları anlaşılmaktadır. Bu hal evlilik birliğini temelinden sarsar. Birlikte yaşanan uzun süre içinde cinsel ilişkinin başarılamamış olması karşısında eşlerde birbirine karşı haklı bir nefretin, en azından isteksizliğin doğacağı şüphesizdir. Böyle bir durumu davacı açısından bir kusur olarak kabul etmek mümkün değildir. Ne zaman gerçekleşeceği belli olmayan ve ondan sonra da devam edip etmeyeceği şüpheli bulunan cinsel yakınlaşmayı beklemek için davacıyı zorlamak açık bir haksızlıktır. Bu koşullar altında davacıdan evlilik birliğini devam ettirmesi beklenemez. Aile birliğinin temelinden sarsıldığı (TMK m. 166/1) kabul edilerek boşanmaya karar verilmesi gerekirken davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmesi usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
...
...
..."





