- Avukat Baran DELİL
Kasten Öldürme Suçunun Unsurları ve Cezası
Delil Hukuk Bürosu
Makale İçeriği:
Kasten Öldürme Suçunda Fail, Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Hukuki Konu Kavramları
Kasten Öldürme Suçunda İştirak: Birlikte Suç İşleme, Suça Azmettirme ve Suça Yardım Etme
Kasten Öldürme Suçu ve Cezası
Kasten öldürme suçu, Türk Ceza Kanunumuzun 81. Maddesi'nde düzenlenmiştir. Bir kişiyi öldürme iradesiyle hareket edilerek, meydana getirilen hareketin sonucunda kasten kişinin ölümüne sebebiyet veren kişi kasten öldürme suçundan yargılanır. Suç failinin maktulü öldürme iradesi ile hareket ederken nasıl bir fiilde bulunduğunun önemi yoktur, çünkü bu suç serbest hareketli bir suçtur. Dolayısıyla kasten öldürme suçu maktulün uçurum veya köprü gibi yüksek bir yerden aşağıya atılmasıyla oluşabileceği gibi, silahla vurulması veya iple boğulmasıyla da işlenebilir.
Türk Ceza Kanunumuzun 81. maddesine göre bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır. Müebbet hapis cezası, hakkında cezaya hükmedilmiş kişinin hayatının sonuna kadar hapis cezasına mahkum olacağı anlamına gelir.
İnfaz hükümleri doğrultusunda diğer tüm şartları sağlayan mahkumlar, haklarında verilen müebbet hapis cezasının belirli bir süresini cezaevinde geçirmeleri akabinde koşullu salıverilmeden faydalanıp cezalarının geri kalan zamanlarını cezaevi dışında geçirebilirler. Ancak bu husus kasten öldürme suçunun cezasına ilişkin değil, koşullu salıverilme hükümlerine ilişkindir.
Kasten öldürme suçuna ilişkin her bir somut olayın yorumu ve Yargıtay kararları ciddi önem arz ettiğinden dolayı, konuyu somut olayların değerlendirildiği Yargıtay içtihatları ile birlikte değerlendirmeye çalışacağız.
Başlamadan önce ilk iş belirtelim, bu suç tipinin mevzuat ve uygulamadaki adı günümüzde "kasten adam öldürme" değil, "kasten öldürme"dir. Suçun adının halk arasında "adam öldürme" olarak ifade edilmesi, eski bir alışkanlıktan ibarettir.
Kasten Öldürme Suçunun Unsurları
Esas olarak kasten öldürme suçunun unsurlarını maddi unsur, manevi unsur ve hukuka aykırılık olarak üç başlık altında sayabiliriz. Ancak suçun niteliği ve önemi gereği fail, hukuki konu, mağdur ve suçtan zarar gören kavramlarını da işlemeyi son derece önemli görüyoruz.
a) Kasten Öldürme Suçunda Maddi Unsur, Fiil
Kasten öldürme suçu, serbest hareketli, neticeli ve ani suçlar arasındadır. Suç, bir insanın bir başka insanı öldürme iradesi ile hareket etmesiyle ve mağdurun ölümüyle meydana gelir. Öldürme kastıyla ve bilinçli olarak hareket eden failin, mağduru ne şekilde öldürdüğünün bir önemi yoktur. Ölüm neticesinin meydana gelmesiyle birlikte suç tamamlanmış olur.
Kasten öldürme suçunda ölüm olayının suç fiilinden hemen sonra gerçekleşmesi şart değildir. Örneğin failin mağduru öldürme kastıyla bıçakladığı ve mağdurun hastaneye yetişmesiyle birlikte, 1 hafta kadar süren bir yoğun bakım sürecinin sonunda hayatını kaybetmesi halinde, kasten öldürme fiili gerçekleşmiş olacaktır. Ancak yoğun bakımda geçen süre içerisinde hastane personeli tarafından mağdura yanlış tedavi uygulanması nedeniyle ölüm olayının gerçekleşmesi halinde, failin fiilinin kasten öldürme suçu teşkil edeceği söylenemez. Bu tip durumlarda savcılık ve mahkeme tarafından illiyet bağına ilişkin kapsamlı inceleme yapılıp sübuta göre karar verilmesi gerekecektir.
Failin fiilinin tamamlanmasıyla birlikte mağdurun yaralanması, ancak ölüm olayının meydana gelmemesi halinde, kasten öldürme suçu meydana gelmeyecektir. Bu örnekte fail, öldürme kastıyla hareket ettiğinden dolayı kasten yaralama suçunun da meydana gelmemiş olacağı açıktır; burada işlenmiş olan suçun kasten öldürmeye teşebbüs olduğunun kabulü gerekir.
b) Kasten Öldürme Suçunda Manevi Unsur, Kusur
Failin, suç fiilini meydana getirmesinde kusurlu olması gerekmektedir. Bu nedenle failin olay esnasındaki kastı incelenmektedir. Kasten öldürme suçlarında savunma avukatının en büyük işlerinden biri kastın tespiti noktasında yoğunlaşmaktadır. Kasıt, failin yaptığı hareketi bilinçli olarak yapması ve ölüm neticesini bilerek ve isteyerek bu neticenin gerçekleşmesi için gerekli suç fiilini yerine getirmesidir. Yani fiile nazaran daha soyut ve subjektif bir kavramdır. Bu nedenle somut olayın gelişimi itibariyle yoruma hayli açıktır.
b.1) Kasta Dair Açıklamalar
Kasten öldürme suçu nedeniyle yapılan yargılamalarda, failin kastının tespiti hususu çok büyük önem arz etmektedir. Suçun kasten öldürme suçu mu, neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu mu, taksirle öldürme suçu mu yoksa olası kast ile öldürme mi olduğunun tespiti, cezanın tayini açısından oldukça elzemdir. Çünkü örnek verecek olursak, fiilin kasten öldürme olması halinde ceza müebbet hapis olacaktır; ancak olayın irdelenmesi ile kasıt incelemesi yapılarak fiilin neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçu kapsamında ele alınmasının sağlanması halinde müebbet hapis yerine 8 ila 18 yıl arasında hapis cezası gündeme gelecektir.
Kasten öldürme suçunda kasıt belirlemesi yapılırken fail ile mağdur arasındaki ilişki geçmişi, failin şahsi geçmişi, olay esnasında mağdurun vücudunda meydana gelen yaraların sayısı ve yeri, failin fiilini işlerken kullandığı araçlar gibi dışarıdan algılanabilir niteliğe sahip her şey tartışma konusu edilebilir. Örneğin mağdurun bacağından tek bir darbe bıçaklanıp, kan kaybından ölümü halinde öldürme kastının varlığı daha tartışmalıyken, mağdurun kalbine ve boğazına denk düşecek şekilde iki kez bıçaklanması halinde failin kastının mağduru öldürmek olduğu hususu şüpheden uzaklaşacak ve kesinlik kazanabilecektir. Tabii ki bu belirttiğimiz durumlar yalnızca kasıt konusunu somutlaştırmak için verdiğimiz örnekler olup, her somut olay kendi içerisinde incelikle ele alınmalıdır. Çünkü somut olayın gerçekleşmesi esnasında mağdurun kalbinden bıçaklanması, kimi durumlarda öldürme kastıyla hareket etmeyen kişilerin eylemlerinden de kaynaklanabilmektedir. Bu nedenle her somut olay ayrı değerlendirilir.
Ayrıca failin, olayın meydana gelmesi sonrasındaki davranışları da kastın tespitinde önemlidir. Bu nedenle olayın meydana gelmesi akabinde failin olay yerini terk etmesi veya terk etmeyip ilk yardım müdahalesini bizzat yaparak sağlık görevlilerinin acele bir şekilde olay yerine intikal etmelerini sağlaması gibi durumlar da kasta dair incelemede dikkate alınır.
b.2) Yargıtay'a Göre Öldürme Kastının Varlığı
Yargıtay'a göre yalnızca tek bir hususun dikkate alınması, örneğin yalnızca mağdurun vücudunda meydana gelen yaranın sayısına ve niteliğine bakılması ile öldürme kastının tespiti yapılamaz. Somut olaya dair tüm hususların birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 02.05.2006 tarihinde verilen 97/132 sayılı karara göre:
"Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler; failin olay öncesi, olay sırası ve olaydan sonraki davranışları kastın belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır. Yargıtayın yerleşmiş kararlarına göre, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçüler; fail ve mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi, failin işlemeye kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir halin olup olmadığıdır."
Öldürme kastının varlığına ilişkin olarak Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından 2008/1-77 E., 2008/165 K. sayısı ve 10.06.2008 tarih ile verilen kararda:
"Sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;
a) Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b) Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c) Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d) Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e) Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f) Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; uyarısına ve tanık Alper’in araya girmesine rağmen saldırısını sürdüren öldürülene karşı kavganın hareketli ortamında hedef gözetmeksizin bıçak salladığı ve tek darbe ile yetindiği, öldürme kastını ortaya koyacak başkaca davranışı bulunmadığı, öldürülen ile arasında husumet mevcut olmadığı saptanan sanığın olayda yaralama kastı ile hareket ettiği anlaşıldığından, Yerel Mahkeme direnme hükmünün onanmasına karar verilmelidir." şeklinde hüküm kurmuştur.
c) Kasten Öldürme Suçunda Hukuka Aykırılık
Hukuka uygunluk nedenlerinin varlığı halinde kasten öldürme suçunun mevcut olmayacağını söyleyebiliriz. Örneğin meşru müdafaa nedeniyle bir kişinin ölümüne sebebiyet verilmesi halinde failin kasten öldürme suçundan mahkum edilmesi yönünde karar kurulması halinde hukuka aykırı bir hüküm meydana gelecektir.
Hukuk sistemimizde hukuka uygunluk nedenlerini kanun hükmünün yerine getirilmesi(TCK md. 24/1), meşru müdafaa(TCK md. 25/1), hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK md. 26) ve zorunluluk halidir(TCK md. 25/2). Ancak zorunluluk halini salt bir hukuka uygunluk nedeni olarak düşünmek yanlış olacaktır. CMK madde 223/3-b. maddesi gereği zorunluluk halinin kusurluluğu ortadan kaldıran bir cezasızlık hali olduğunu belirtmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
d) Kasten Öldürme Suçunda Fail, Mağdur, Suçtan Zarar Gören ve Hukuki Konu Kavramları
Kasten öldürme suçunda hukuki konu hem Anayasamızda hem de ülkemizin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde teminat altına alınmış olan yaşama hakkıdır. Yaşama hakkı, hukuki literatürde mutlak haklardan biri olarak nitelendirildiği için kişinin üzerinde tasarrufta bulunma hak ve yetkisi söz konusu değildir. Dolayısıyla mağdur, failden kendisini öldürmesini talep ediyor olsa bile failin davranışı kasten öldürme suçu teşkil edecektir.
Kasten öldürme suçunun faili herkes olabilir. Hatta kasten öldürmeye elverişli fiili yerine getiren kişi isnat yeteneğinden yoksun olsa dahi kasten öldürme suçunun faili olarak kabul edilir. Yalnızca bu durumda ceza verilmez, güvenlik tedbiri uygulanır. Kasten öldürme suçunda iştirak halinde fail olan kişiler, azmettirme ve yardım etme hallerine ilişkin detaylı bilgi için aşağıda yer alan başlığı inceleyebilirsiniz: Kasten Yaralama Suçunda İştirak
Kasten öldürme suçunda kimi zaman mağdur ve suçtan zarar gören ifadelerinin birbirine karıştırıldığı görülmektedir. Kasten öldürme suçunun mağduru, kasten öldürülen kimsedir. Suçtan zarar gören ise ölenin yakınlarıdır.
Nitelikli Kasten Öldürme Suçu
Kasten öldürme suçunun Türk Ceza Kanunumuzun 82. maddesinde sayılan halleri, nitelikli kasten öldürmenin kapsamına girmektedir. Bu hallerde verilecek ceza müebbet hapis değil,
Türk Ceza Kanunumuzun "Nitelikli Haller" Başlıklı 82. Maddesine göre: "Kasten öldürme suçunun; a) Tasarlayarak, b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek, c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle, d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı, e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı, g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla, i) (Ek:29/6/2005 - 5377/9 md.)Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle, j) Kan gütme saikiyle, k) Töre saikiyle, İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır."
Kanun maddesinde kolaylıkla görüldüğü üzere kasten öldürme suçunun nitelikli halleri de tüm hukuk sistemimizin geneline sirayet eden soyut ve genel kanun düzenlemeleri ile paralellik arz etmektedir. Örneğin "tasarlayarak kasten öldürme suçu" denildiğinde tasarlama ifadesinin sınırlarının nerede başlayıp nerede biteceğinin belirlenmesi, ceza hukuku uygulayıcısı olan avukat, savcı ve hakimlerin yorum kabiliyetlerine bırakılmıştır. Bu anlamda her bir nitelikli hal için Yargıtay kararlarının ayrı ayrı dikkate alınıp değerlendirmeye tabii tutulması gerekmektedir.
Örnek verecek olursak, tasarlayarak kasten öldürmeye ilişkin olarak Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2020/2851 E., 2021/15007 K. sayılı kararı:
"Sanık ... hakkında Manisa Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesince düzenlenen 21.11.2017 tarih sayılı kurul raporunun, sanık hakkında çelişkili olan başkaca rapor da bulunmaması nedeniyle yeterli görülmesi ve tasarlamanın oluşması için, bir kimseye karşı belli bir suçu işleme kararının verilmesi, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul bir sürenin geçmesi, bu süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülmemesi gerekmekte olup, ....."
Bu şekilde yargısal uygulamalarla her bir nitelikli halin kavramsal çerçevesi doldurulmuş ve somutlaştırılmıştır. Nitelikli hallerin varlığına ilişkin olarak da her somut olay kendi üzerinde değerlendirilmeli ve Yargıtay'ın geçmiş tarihli kararları dikkatle taranarak güncel yargısal uygulamalara dair tespitlerde bulunulmalıdır.
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi
Suçlar, hareket sınıflandırmasına göre icra suçları, ihmal suçları ve ihmal suretiyle icra suçları olarak tasniflendirilmektedir. Kasten öldürme suçu, ihmali davranışla da gerçekleştirilebilmektedir. Kişinin yapması gereken bir şeyi yapmaması halinde kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi söz konusu olmaktadır. İhmal suretiyle kasten öldürme, Türk Ceza Kanunumuzun 83. maddesinde düzenlenmiştir.
Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi" Başlıklı 83. Maddesine Göre: (1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer olması gerekir. (2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin; a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir yükümlülüğünün bulunması, b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması, Gerekir. (3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar, diğer hallerde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi, cezada indirim de yapılmayabilir.
Örneğin yaşı küçük ve bakıma muhtaç olan çocuğunu evde yalnız bırakarak beslenme vb. ihtiyaçlarını karşılamayan ve ölümüne neden olan kişi hakkında TCK 83. madde hükmü gereğince ceza verilir.
Kasten Öldürmeye Teşebbüs
Teşebbüs, suç işleme kastıyla hareket eden kişinin, suça elverişli hareketleri gerçekleştirmesi ne rağmen kendi elinde olmayan nedenlerle suçun meydana gelmemesi halinde söz konusu olur. Kasten öldürme suçunda failin elinden geleni yapmasına rağmen ölüm neticesinin oluşmaması halinde kasten öldürmeye teşebbüs söz konusu olmaktadır. Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
Kasten öldürme iradesiyle, kasten öldürmeye elverişli hareketin gerçekleştirilmesi akabinde mağdurun hayatını kaybetmemesi ya da failin hareketi ile mağdurun ölümü arasındaki illiyet bağının failin dışındaki kişi veya sebeplerce ortadan kaldırılması halinde kasten öldürmeye teşebbüsten ceza verilecektir.
Türk Ceza Kanunumuzun "Suça Teşebbüs" Başlıklı 35. Maddesine Göre: "Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir."
Kasten öldürme suçunun nitelikli hallerine teşebbüs, ağırlaştırılmış müebbet hapis yerine 13 yıldan 20 yıla kadar cezalandırılacaktır. Kasten öldürme suçunun TCK 81. maddede yer alan basit haline teşebbüs ise 9 yıldan 15 yıla kadar cezalandırılacaktır.
Kasten Öldürme Suçunda Savunma ve Beraat
Kasten öldürme suçunda olayın oluşuna göre mağdurun ölümüne neden olan fiili sanığın yerine getirmemiş olması, meşru müdafaa gibi hukuka uygunluk nedenlerinin mevcut olması veya delil yetersizliği ve delillerin hukuka aykırı olarak elde edilmiş olması gibi sebeplerle beraat için savunma hazırlığı yapılabileceği gibi; zaruret hali, haksız tahrik, iyi halli olma gibi hususlar ileri sürülmek suretiyle cezasızlık ve indirim halleri de hesaba katılabilir.
Genellikle kasten öldürme suçuna ve olayın oluşuna dair tüm deliller toplanmışsa, failin subjektif iradesinin tespitindan başka tartışma konusu kalmayabilir. Bu durumda toplanan tüm deliller hesaba katılmak suretiyle failin öldürme kastıyla hareket etmediği, taksir veya olası kast dahilinde ölüme sebebiyet verdiği veya yaralama kastıyla hareket etmesi sonucunda neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama suçunun meydana geldiği ileri sürülebilir. Yani tüm savunma araç gereçlerinin yanında, suç vasfının farklı olduğuna ilişkin olarak da yorum yapılabilir ve savunma beyanı verilebilir. Tabii bu aşamada ne hakim, ne savcı, ne de avukat failin gerçek iradesine tam anlamıyla kavramaya muktedir olabilir. Ceza hukukuna ilişkin bu aktörler kendi soyut düşüncelerine değil, somut delillere ve yorum kabiliyetlerine dayanarak somut olayın farklı perspektiflerini göz önüne almaya çalışırlar. Dolayısıyla kasten öldürme suçuna ilişkin savunma yapacak olan ceza avukatının işi, yorumlamasını ve savunmasını hazır ederken adeta bir sanat eleştirmeninin yaratıcılığını muhteviyatında barındırmaktır. Çünkü suça konu olayın oluşuna göre, savcılık makamının profesyonel olarak işi gereği yaratmayı arzulayacağı ve çabalayacağı önyargının kırılması ve kendi kendisini dahi bir canavar olarak gören müvekkilin hikayesinin anlatılması yoluyla ona insani bir görünüm kazandırılması, kesinlikle kolay olmayacaktır.
Kasten Öldürme Suçunda Hukuka Uygunluk Nedenleri ve Ceza Sorumluluğunu Azaltan veya Ortadan Kaldıran Nedenler ile İndirim Nedenleri
Kasten öldürme suçunda hukuka uygunluk halleri:
Kanun hükmünün yerine getirilmesi(TCK md. 24/1), aynı maddenin 2. fıkrasında, 3. ve 4. fıkralarda belirtilen sınırlar dahilinde amirin emrinin yerine getirilmesi halinde de emri yerine getirenin sorumlu olmayacağı belirtilmiştir.
Meşru müdafaa(TCK md. 25/1),
Hakkın kullanılması ve ilgilinin rızası (TCK md. 26) kasten öldürme suçunda oldukça kısıtlı bir kullanım olabilir. Yalnızca sağlık alanında riskli ameliyat vb. durumlarda kullanılabileceği düşünülebilir. Çünkü yaşama hakkı üzerinde tasarruf edilebilecek nitelikte bir hak olmadığı için kişi rıza gösterse dahi, örneğin ötenazi talep etse dahi, ölümü halinde kasten öldürme suçu meydana gelmiş olacaktır.
Zorunluluk halidir(TCK md. 25/2). Ancak zorunluluk halini salt bir hukuka uygunluk nedeni olarak düşünmek yanlış olacaktır. CMK madde 223/3-b. maddesi gereği zorunluluk halinin kusurluluğu ortadan kaldıran bir cezasızlık hali olduğunu belirtmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Kasten öldürme suçunda ceza sorumluluğunu azaltan veya ortadan kaldıran nedenler ile indirim nedenleri:
Hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın aşılması,
Cebir ve şiddet, korkutma ve tehdit,
Haksız tahrik,
Hata,
Yaş küçüklüğü,
Akıl hastalığı,
Sağır ve dilsizlik,
Geçici nedenler, alkol veya uyuşturucu madde etkisinde olma,
Takdiri indirim nedenleri; failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar
Mahsup
Kasten öldürme suçunda etkin pişmanlık hükümleri uygulanamamaktadır.
Kasten Öldürme Suçunda İştirak: Birlikte Suç İşleme, Suça Azmettirme ve Suça Yardım Etme
Suça iştirak, Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesi ve devamında düzenlenmiştir. Buna göre suça iştirak eden kişiler hakkında fail, azmettiren ve yardım eden olarak hüküm kurulabilmektedir.
a) Kasten Öldürme Suçuna Fail Olarak İştirak Etme
Türk Ceza Kanunumuzun 37. maddesine göre:
Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri ve
Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişiler fail olarak sorumlu tutulur.
Ancak kusur yeteneği olmayanları suç işlenmesinde araç olarak kullanan kişilerin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır.
b) Kasten Öldürme Suçunda Azmettirme
Bir kişiyi kasten öldürmek istemeyen, henüz bu yönde bir iradesi bulunmayan kişiyi ikna ve telkin gibi yöntemlerle yönlendirip kasten öldürme suçunu meydana getirmesini sağlayan kişiye azmettirici denir. Eğer failin kasten öldürme yönünde zayıf da olsa bir iradesi varsa ve 3. bir kişi onun bu iradesini kuvvetlendirip kararında emin olmasını sağlarsa bu durumda azmettirme değil, aşağıdaki başlıkta açıklayacağımız üzere suça yardım etme söz konusu olur. Azmettirme, Türk Ceza Kanunumuzun 38. maddesinde düzenlenmiştir.
Türk Ceza Kanunumuzun 38. Maddesine Göre: "Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır. Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz. Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir."
Görüldüğü üzere, kasten öldürme suçuna azmettiren de kasten öldürme suçunun failiymiş gibi cezalandırılacaktır.
c) Kasten Öldürme Suçuna Yardım Etme
Suçun işlenmesine yardım etme, suç işlemeyi düşünen veya halihazırda suç işlemiş kişiye maddi veya manevi yardım etmekle birlikte gerçekleştirilmiş olur.
Türk Ceza Kanunumuzun 39. Maddesine göre: "Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez. Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur: a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek. b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak. c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak."
Kasten Öldürme Suçuna İlişkin Yargıtay Kararları
Kasten Öldürme Suçunda Haksız Tahrike İlişkin Yargıtay Görüşü
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/122 E., 2021/533 K. sayılı kararı
"...
...
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu hâlde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik hâlinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Genel Hükümler, s. 412).
Yerleşmiş yargısal kararlar ve doktrinde yer alan baskın görüşlere göre, 5237 sayılı TCK’nın 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 sayılı TCK'da tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı TCK’da yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayrımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun çeşitli kararlarında tartışmasız olarak benimsendiği üzere, tahrik nedeniyle yapılacak indirimin oranı belirlenirken, haksız tahriki oluşturan hareketin işleniş şekli, yeri, niteliği, zamanı, yöresel şartlar ve tahrik eden ile edilenin durumları göz önüne alınıp değerlendirilmeli, eğer haksız hareket bu özellikleri itibarıyla yoğun ve önemli boyutlara ulaşmışsa ancak bu takdirde haksız tahrikin ağır ve şiddetli olduğu kabul edilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanığın öğrenci servisi şoförlüğü yaptığı, suç tarihinde sevk ve idaresindeki içerisinde öğrencilerin bulunduğu ... araç ile; özel güvenlik görevlisi olup evine gitmekte olan maktulün ise ... plakalı aracı ile seyir hâlinde oldukları sırada saat 14.50 sıralarında aynı güzergahta karşılaştıkları, sanığın kullandığı servis aracı ile maktulün önünde, maktulün de kullandığı binek otomobili ile sanığın arkasında olduğu, suç yeri olan Yunus Emre Mahallesi “Kentpark Alışveriş Merkezi” civarında “Güven Taksi” isimli iş yerinin önüne gelmeden kısa bir süre önce maktulün birkaç kez sanığın idaresindeki aracı trafikte geçmek istediği, akabinde de olayın yaşandığı yerde sanığın aracını geçip yolun sağında sanığın aracının önünde durduğu, sanığın da maktulün aracının arkasında durduğu, olayın ilk başlayışını gören tüm tanıkların ittifaklı beyanlarından da anlaşılacağı üzere önce maktulün aracından indiği, sanığın yanına doğru geldiği, ardından sanığın da aracından indiği, olay öncesinde birbirini tanımayan ikili arasında muhtemelen trafikte yaşanan yol verme/vermeme meselesi yüzünden öncelikle sözlü tartışma yaşandığı, sözlü tartışmanın fiziki kavgaya dönüştüğü, yaşanan kavga esnasında maktulün sanığa kafa attığı, sanığın da üzerinde taşıdığı bıçağı çıkartarak maktulü bıçakla yaraladığı ve olay yerinden kaçtığı, sanığın darbeleri sonunda yaralanan maktulün olay yerinde öldüğü hususunda ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi ile Özel Daire arasında uyuşmazlık bulunmayan olayda;
Maktulün aracıyla sanığın kullandığı servis aracının hemen önünde durması, araçtan ilk kendisinin inmesi, sanığın aksi kanıtlanmayan savunmasına göre maktulün kendisine hakaret etmesi ve maktulün sanığa kafa atmak suretiyle kavganın başlamasına sebebiyet vermesi ve ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme gerekçeleri arasında yer alan “…basit bir yol verme/vermeme meselesini büyüterek içerisinde öğrencilerin bulunduğu açıkça görülen bir servis aracını durmak zorunda bırakan, böylelikle kendisi dışındaki üçüncü kişilerin can güvenliğini de tehlikeye sokan, böyle bir tehlike doğmasa bile meydana gelebilecek bir tartışma ortamının henüz çocuk yaştaki lise öğrencileri üzerinde olumsuz tesir doğurabileceği gerçeğini umursamadan tartışmayı başlatan…” hususlarının haksız tahrik kapsamında değerlendirilmesinin mümkün bulunmaması karşısında;
Maktulden kaynaklanan ve sanığa yönelen haksız fiil oluşturan söz ve davranışların ulaştığı boyut dikkate alınarak yapılan indirim sonucu tayin edilen 16 yıl hapis cezasının makul olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanması suretiyle 16 yıl hapis cezasına hükmedilmesine ilişkin ... Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesinin direnme kararına konu hükmünün, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin bozma kararı doğrultusunda, haksız tahrik nedeniyle asgari düzeyde indirim yapılıp sanığın üst sınırdan cezalandırılması ile yetinilmesi gerekirken yazılı şekilde 16 yıl hapis cezasına hükmedilerek eksik ceza tayini isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında TCK’nın 29/1. maddesi uyarınca haksız tahrik nedeniyle yapılan indirim oranının isabetli olduğu" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
...
..."
Kasten Öldürme Suçuna İlişkin Olarak Kasıt, Olası Kast, Bilinçli Taksir ve Basit Taksir Ayrımlarına İlişkin Yargıtay Görüşü
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/314 E., 2021/373 K.
"...
...
Tüm uygar hukuk düzenleri insan yaşamını en üstün değer kabul etmişlerdir. Gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde gerek Anayasa'da mutlak, en üstün değer olarak algılanan insan hayatı, korunmasında sadece bireyin çıkarı olduğu için değil, aynı zamanda toplumun da menfaati olduğu için ceza himayesinin konusu yapılmıştır. Bu bağlamda 5237 sayılı TCK'nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Hayata Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünün 81. maddesinde “Kasten Öldürme” suçu;
"Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, "doğrudan kasıt", "olası kasıt", "taksir" ve "bilinçli taksir"e değinilerek, birbirlerinden ayırdedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK'nın "Kast" başlıklı 21. maddesi;
"(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir" şeklinde düzenlenerek, maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı TCK’nın 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde; “...Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş ve olası kasta ilişkin örnek olaylar gösterilmiştir.
Buna göre, doğrudan kasıt; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kasıtla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kasıt ile doğrudan kasıt arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasıttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kasıtla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasıttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve "olursa olsun" düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı TCK'nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. 5237 sayılı TCK'nın 22/2. maddesinde taksir; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir" şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai, gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu'nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu'nda taksir; "basit" ve "bilinçli" taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; "kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi" şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu'nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; "kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi" şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun'un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; "kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır" biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği "kabullenme" ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; "olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir" şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kasıtla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir...Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur (Bahri ...-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.).
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kasıt, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır. Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kasıt, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
...
..."
Kasten Öldürme Suçu - Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama Suçu Ayırımına İlişkin Tespit Gerektiren Somut Olaya Dair Yargıtay Kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/165 E., 2021/273 K.
"...
...
5237 sayılı TCK’nın 23. maddesinde düzenlenmiş bulunan neticesi sebebiyle ağırlaşmış suça ilişkin genel kuralın, özel hükümler arasında kendisine yer bulduğu maddelerin başında gelen TCK’nın 87. maddenin 4. fıkrasına göre, gerçekleştirilen kasten yaralama eylemi TCK’nın 86. maddesinin 1. fıkrası veya 1. fıkrası ile birlikte 3. fıkrası kapsamında bulunur ve bunun sonucunda da ölüm meydana gelirse, en azından taksirle hareket etmiş olmak şartıyla faile belirtilen cezaların verileceği öngörülmektedir.
Kasten yaralama sonucu mağdurun ölmesine ilişkin TCK'nın 87. maddesinin 4. fıkrasının uygulanması için;
a- Failin yaralama kastı ile hareket etmesi,
b- Mağdurun TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrası kapsamında yaralanmış olması veya 86. maddenin birinci fıkrası kapsamındaki yaralama fiilinin üçüncü fıkra da ihlal edilmek suretiyle gerçekleştirilmesi,
c- Failin eylemi ile arasında illiyet bağı bulunacak şekilde mağdurun ölmesi,
d- Failin meydana gelen ölüm sonucuna ilişkin en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekir.
Buna göre, fail mağduru yaralamak amacıyla hareket etmeli, mağdurun yaralanacağını bilmeli ve bu sonucu istemelidir. Bununla birlikte fail mağdurun yaralanmasını değil de, ölmesini istemiş ve ölüm meydana gelmiş ise bu durumda kasten öldürmeden sorumlu tutulacaktır.
Madde metnine göre faile verilecek ceza belirlenirken kasten yaralama suçunun düzenlendiği TCK'nın 86. maddesinin birinci ve üçüncü fıkralarına yollama yapılmıştır. O hâlde, mağdurun basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek dereceden daha ağır şekilde yaralanması gerekmektedir. Anılan maddenin 2. fıkrasında karşılığını bulan basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde meydana gelen yaralamalarda 87. maddenin 4. fıkrası uygulanamayacaktır.
Üçüncü şart olarak mağdurun ölmesi ve failin eylemi ile mağdurun ölümü arasında uygun nedensellik bağının bulunması gerekir.
Son olarak, failin meydana gelen bu ölüm sonucundan, en az taksir derecesinde bir kusurunun bulunması gerekir.
Diğer yandan, 5237 sayılı TCK’nın “Kasten öldürme” başlığı altında 81. maddesinde düzenlenen suçun manevi unsuru öldürme kastı iken, 87. maddesinin 4. fıkrasına düzenlenen yaralama sonucunda ölüme neden olma suçunun manevi unsuru yaralama kastıdır. O hâlde, kasten öldürme suçu ile kasten yaralama sonucu ölüme neden olma suçu arasındaki ayırıcı kriterlerden en önemlisi manevi unsur farklılığı olacaktır. Suçun vasıflandırılması için failin kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğu büyük önem taşımaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
39 yaşındaki maktul ...'nin ... yolu üzerinde bulunan ... Restoran isimli iş yerinin sahibi olduğu, sanık ...'ın 08.01.2017 tarihinde saat 19.00 sıralarında bir akrabasının maktulün aracına zarar vermesi nedeniyle bu konuyu konuşmak amacıyla maktulün işlettiği restorana geldiği, müdüriyet odasında maktulle birlikte oturup sohbet ettikleri ve alkol aldıkları, saat 22.30 sıralarında kardeş olan inceleme dışı katılan sanık ..., inceleme dışı sanıklar ..., ... ve ...'nun yanlarında bulunan üç kişi ile birlikte restorana geldikleri, maktulün davet etmesi üzerine sanığın da bu masaya oturduğu, maktul ve sanığın araba pazarlığı yaptıkları, ancak anlaşamadıkları, bunun üzerine inceleme dışı katılan sanık ...'ın Browning marka tabancasını da "Ticaretiniz olsun. Bunu da ben veriyorum." diyerek masaya koyduğu, sanığın bu tabancayı beğenip geçici olarak istemesi üzerine, ...'ın tabancayı emaneten sanığa verdiği, 09.01.2017 gece saat 00.30 sıralarında inceleme dışı sanıkların misafirlerinin gittikleri, maktulle birlikte uğurladıkları, tekrar masaya döndükleri, sohbet etmeye ve alkol almaya devam ettikleri, saat 01.30 sıralarında sanık ve inceleme dışı katılan sanık ...'ın pistte oyun oynamaya çıktıkları bu sırada inceleme dışı katılan sanık ...ile ...'ın alkolün de etkisiyle belirlenemeyen bir nedenle tartışmaya başladıkları, tartışmanın kavgaya dönüştüğü, ...'in ...'a kül tablası ile vurarak basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı ve bunun üzerine ...'ın kardeşi inceleme dışı sanık ...'in olaydan sonra ele geçen 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak niteliği haiz Glock marka tabanca ile restoranda rastgele, tabancadaki mermiler bitene kadar 16 el ateş ettiği, tabancada mermi kalmaması üzerine ateş etmeyi bıraktığı, bu atışlar sırasında inceleme dışı katılan sanık ...'in sağ uyluk dış kısmından basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ve sağ bacak iç kısmından da basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte yaralandığı, inceleme dışı sanık ...'in silahla ateş etmeyi bırakmasından 1-2 dakika sonra bu sefer de sanık ...'ın inceleme dışı katılan sanık ...'dan emaneten aldığı olaydan sonra ele geçen 6136 sayılı Kanun kapsamında yasak niteliği haiz Browning marka tabanca ile havaya ateş etmeye başladığı, toplamda 5 el ateş ettiği, 9 adet merminin tabanca içerisinde kaldığı, o sırada gazinonun müdüriyet kısmından gelen ve sanığı elinde silahla gören maktulün sanığın önüne geçerek "Ateş etmemesini," söylediği, bu sırada sanığın elinde bulunan namlu ucu yere doğru bakan herhangi bir mekanik arızası bulunmayan silaha parmağının dokunması sebebiyle ateş alan silahtan çıkan merminin yerden sekerek maktulün sağ diz kısmından girip uyluk üst kısmından çıktığı ve maktulün yaralandığı, akabinde hastaneye kaldırıldığı, maktulün hastanede ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı femoral popliteal arter (büyük damar) yaralanması sonucu gelişen dış kanama ve komplikasyonlar sonucu öldüğü olayda;
Sanık herhangi bir kişiye karşı öldürme ve yaralama kastıyla hareket etmemiş ancak restoranda çıkan kavga sırasında silahını yere doğru ateşlemiş ve bu eylemiyle kavga olayının meydana geldiği yere doğru gelen maktulün diz kısmından giren uyluk üst kısmından çıkan merminin isabeti sonucu ölümüne neden olmuştur. Genel öngörünün kalabalık yerlerde, kapalı bir alanda rastgele ateş etme sonucu; kişilerin ölümü veya yaralanmasına sebebiyet verilmesi halinde olası kastla hareket ettiğinin kabulü ile meydana gelen sonuca göre suç vasfının belirleneceği, netice sebebiyle ağırlaşmış suçun doğrudan kastla veya olası kastla sebebiyet verilebileceği, zira somut olayda bir ölüm neticesi meydana gelmemiş olsaydı, yaralanmanın niteliği ne olursa olsun ceza tayin edilirken eylem olası kasıtla yaralama kabul edilip uygulama yapılacağı, sanık ve maktul arasında husumet bulunmadığı, maktuldeki yara yeri nazara alındığında her zaman ölüm neticesini doğurması ya da olağan yaşam deneyimlerine göre hayati bir bölgede olmadığı, beklenmesi mümkün olmayan bir durumun gerçekleştiği, bununla birlikte sanığın yere doğru atışta en azından birilerinin yaralanabileceğini öngörmesi gerektiği hususları hep birlikte değerlendirildiğinde, olası kasıtla işlenen eylemin, TCK'nın 87/4. maddesi kapsamında kaldığı, bu nedenle sanık hakkında TCK'nın 87/4, 21/2. maddelerinin uygulanması suretiyle ceza tayin edilmesinin hakkaniyete ve ceza adaletine uygun olacağı kabul edilmelidir.
Bu itibarla haklı nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin temyiz itirazlarının esastan reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın, sanığın olası kasıtla işlenen ancak netice sebebiyle ağırlaşmış bir yaralama dolasıyla TCK'nın 87/4 ve 21/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, 15.04.2020 tarihli ve 31100 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 7242 sayılı Kanun'la 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 105/A, 107 ve Geçici maddelerinde yapılan değişiklikler, bozma nedeni, gözaltında ve tutuklulukta geçirilen süreler ile koşullu salıverilme tarihine kadar cezaevinde kalması gereken süre birlikte gözetildiğinde; sanık ...'ın tutuklu bulunduğu olası kasıtla öldürme suçundan tahliyesine, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.
..."