top of page
  • Avukat Baran DELİL

İddet Müddeti Nedir? Boşanma Davası Sonrası Bekleme Süresi, İddet Müddeti Kaldırma Davası

Delil Hukuk Bürosu

iddet müddetinin kaldırılması davası
 
 

İddet Süresi Ne Demektir?


İddet müddeti, boşanma davası akabinde boşanan kadının yeniden evlenmek için beklemek durumunda olduğu süredir. Türk Medeni Kanunumuzun 132. maddesinde düzenlenmiştir. Kanun hükmünden açıkça anlaşıldığı üzere, boşanan kadın için öngörülmüş olan iddet müddeti süresi, yani boşanma sonrasında kadının yeniden evlenebilmesi için geçmesi gereken süre 300 gündür.


Türk Medeni Kanunumuzun 132. Maddesinin 1. Fıkrasına Göre: "Evlilik sona ermişse, kadın, evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün geçmedikçe evlenemez."

Boşanma davası gerçekleştikten sonra kadının başka birisiyle evlenmek için beklemesi gereken bir müddet vardır, bu müddete iddet müddeti denilmektedir. Bu süre zarfında evlenebilmesi için iddet müddetinin kaldırılması için davası açması gerekmektedir. İddet müddeti, halk arasında boşanma sonrası bekleme süresi olarak ifade edilmektedir.


İddet müddeti, boşandıktan sonra kadının yeniden evlenmesine ilişkin olarak getirilmiş olan, kanundan kaynaklı bir kısıtlamadır ve boşanma sonrasında yalnızca kadın açısından söz konusu olmaktadır. Erkek ise boşandıktan sonra istediği zaman evlenebilmektedir. Kadına verilen bekleme süresi yalnızca bizim ülkemizde olan bir kısıtlama olmayıp birçok Avrupa ülkelerinde olan bir hukuki düzenlemedir.


İddet müddetinin amacı boşanan kadının olası bir hamileliğinde doğacak olan çocuğun soybağının belirlenmesidir. Dolayısıyla bekleme süresinin, esasında boşanma sonrasında doğacak olan çocuğun hukuki statüsünde yaşanması muhtemel karışıklığın önlenmesi ile çocuğun korunması amacını taşıdığını söylemek yanlış olmayacaktır.



İddet Müddeti Uygulamasına Niçin Gerek Duyulmaktadır?


İddet müddetinin varlık gerekçesi, evlilik birliği içerisinde kadının rahmine düşmüş olan çocuğun, kadının kendi eşi olacağı karinesinden ileri gelmektedir, burada nihai amaç: soybağının tespitidir. Çünkü kaynağını Roma hukukundan alan ve ülkemizin de dahil olduğu Kıta Avrupası hukuk sisteminde soybağına bağlanan çok çeşitli hukuki sonuçlar vardır. İddet müddeti uygulamasının yalnızca Türkiye'ye veya doğu medeniyetlerine özgü olduğu gibi hatalı bir çıkarım söz konusu olabilmektedir, ancak iddet müddeti batı toplumunda da uygulanmakta olan bir uygulamadır. Çünkü uygulamanın gerekçesi, soybağının tespiti ve küçüğün miras hukuku ve aile hukuku gibi alanlarda mağdur olmasının engellenmesidir.


Kadına özgü olan hamilelik durumu gerekçesiyle, yalnızca boşanan kadınlar için geçerli olan iddet müddeti uygulaması, boşanan erkekler için mevcut değildir. Boşanan bir erkeğin önceki evliliğinden hamile kalmış olması ve hatta herhangi bir şekilde hamile kalması mümkün olmadığından dolayı iddet süresine tabii olmasının bir mantığı yoktur. Dolayısıyla kanunda erkekler için böyle bir düzenleme de mevcut değildir.



Çocuğun İddet Müddeti İçinde Doğması


Hukuk sistemimize göre evlilik birliği içerisinde ana rahmine düşen çocuğun babası, bir karine olarak kadının kendi kocasıdır. Aksi durumun mevcudiyeti halinde bu konuda bir dava açılarak söz konusu karinenin çürütülmesi gerekmektedir. Dolayısıyla boşanma davasının sonuçlanmasından sonra 300 gün içerisinde çocuğun dünyaya gelmesi halinde, bu karineden kaynaklı olarak çocuğun babasının kadının eski kocası olacağı karine olarak kabul edilir.


Böyle bir durumun varlığı halinde, yani çocuğun bu üç yüz günlük süre içerisinde doğması halinde soybağının reddi, diğer adıyla nesebin reddi davası açılarak eski koca ile çocuk arasındaki soybağı ilişkisinin sona erdirilmesi gerekecektir. Çünkü biyolojik baba ile çocuk arasındaki soybağının kurulabilmesi için öncelikle hatalı olan soybağı kaydının ortadan kaldırılması şarttır.



İddet Müddeti Nasıl Hesaplanır?


300 günlük iddet müddeti süresinin başlangıç tarihi doğru hesaplanmalıdır. Bu süre, mahkeme tarafından çiftin boşanmasına karar verilmesiyle değil, verilmiş olan bu kararın kesinleşmesiyle başlayacaktır. Mahkeme kararının kesinleşmesi, artık hukuk dünyasında sonuçlarının doğmuş olması anlamına gelmektedir. Mahkeme tarafından verilmiş olan ve kesin olmayan kararlara ilişkin olarak süresi içerisinde istinaf ve temyiz talebinde bulunulabilir ve üst derece mahkemesi tarafından incelenmesi talep edilebilir. Bu halde kararın kesinleşmiş olduğundan bahsedilemeyecektir.


Ancak mahkeme tarafından verilen karar, süresi içerisinde istinaf veya temyiz edilmemişse veya taraflarca bu haklardan feragat edilip kesinleştirme talep edildiyse ya da karara itiraz eden tarafın talebi üst derece mahkemesi tarafından reddedilmişse kesinleşmiş olacaktır. İşte iddet müddeti de bu kesinleşme tarihinden itibaren başlanmış sayılacaktır.



Boşanan Kadın İddet Süresi Bitmeden Tekrar Evlenebilir Mi? İddet Süresi Nasıl Kaldırılır?


"Kadın için bekleme süresi" başlıkla Türk Medeni Kanunumuzun 132. maddesinin 2. ve 3. fıkralarında, iddet müddetinin sona ermesine ilişkin düzenleme de yer almaktadır. Bu düzenlemeye göre iddet müddeti içerisinde doğumun gerçekleşmesi, boşanan kadının önceki eşinden hamile olmadığının anlaşılması veya boşanan çiftin yeniden evlenmek istemesi halinde bu süre kalkar. Dolayısıyla Boşanan kadının iddet süresi bitmeden yeniden evlenmesi mümkündür. Ancak bunun için gerekli hukuki prosedür yürütülmeli ve iddet süresi kaldırılmalıdır. İddet süresinin kaldırılması da dava yoluyla mümkün olmaktadır.


Türk Medeni Kanunumuzun 132. maddesinin 2. ve 3. fıkraları: "Doğurmakla süre biter. Kadının önceki evliliğinden gebe olmadığının anlaşılması veya evliliği sona eren eşlerin yeniden birbiriyle evlenmek istemeleri hâllerinde mahkeme bu süreyi kaldırır."


İddet Müddetinin Kaldırılması Davası


İddet müddetinin kaldırılması davası, kaynağını yukarıda alıntılamış olduğumuz TMK 132/3. maddesinden almaktadır. Bu davanın açılması yoluyla mahkeme tarafından iddet müddetinin kaldırılması için iki ihtimal öngörülmüştür:

  1. Boşanmış olan kadın hamile olmadığını ispatı,

  2. Boşanan çiftin yeniden birbirleriyle evlenmek istemeleri

Kadının hamile olmadığı, hamileliğin mevcut olmadığına dair tıbbi bulgu ve deliller ile ispatlanmalıdır. Yalnızca beyan yeterli olmayacaktır.



İddet Müddetinin Kaldırılması Davası Ne Kadar Sürer?


İddet müddetinin kaldırılması davaları, mahkemelerin iş yüküne, hamilelik durumuna ilişkin alınması gereken raporlara ve avukat ile anlaşıldıysa avukatın bilgi ve deneyimine göre 1 hafta ile 2 ay kadar arasında sürebilmektedir.



İddet Müddetinin Kaldırılması Davasında Avukatlık Ücreti


İddet müddetinin kaldırılması davalarında avukatlık ücretine ilişkin olarak Ankara Barosu tarafından 2021 yılında paylaşılmış olan Avukat-İş Sahibi arasındaki en az ücret çizelgesine göre: 9.350,00 TL'dir.


Aynı şekilde İstanbul Barosu Tarafından hazırlanıp paylaşılan Avukat-Vekileden arasındaki en az ücret çizelgesine göre de 8.000,00 TL belirlemesi yapılmıştır.


Yine de, avukatların temin etmekte oldukları hizmetlere dair kamuya açık olacak şekilde net bir bilgi paylaşımı yapmaları, meslek etik kurallarına ve rekabet yasağına aykırı olacağından dolayı mutlaka bir aile avukatı ile görüşüp hukuki danışma hizmeti alınmasında fayda vardır.



İddet Müddetinin Kaldırılması Davasında Karşı Taraf Kimdir?


İddet müddetinin kaldırılması davası, eşe veya nüfus müdürlüğüne karşı açılmamaktadır, zira çekişmesiz bir yargı işidir. Dolayısıyla taraf göstermeksizin açılacaktır.



İddet Müddetinin Kaldırılması Davasında Yetkili ve Görevli Mahkeme


İddet süresinin kaldırılması için açılacak olan davada görevli mahkeme, aile mahkemesidir. Aile mahkemesinin bulunmadığı yerlerde asliye hukuk mahkemeleri, aile mahkemesi sıfatıyla görevli olmaktadır.


İddet müddetinin kaldırılması davasında yetkili mahkeme ise, kadının yerleşim yeri mahkemesi olacaktır.



İddet Müddetinin Kaldırılması Davasında Zamanaşımı ve Hak Düşürücü Süre


İddet müddetinin kaldırılması davasında, davanın tabiatı gereği bir hak düşürücü süre ya da zamanaşımı süresi olmasa da, usul ekonomisi ve mantık gereği iddet müddetinin başlangıç tarihinden sonra en geç 250-260 gün sonra açılması gerekecektir. Çünkü zaten iddet müddetinin kaldırılması talepli davalarınç ekişmesiz ve çabuk sonuçlanmalarından dolayı sürenin bitimine 30-40 gün kala davayı açmaktansa sürenin bitmesini beklemek daha mantıklıdır.



İddet Müddetinin Kaldırılmasına İlişkin Ceza Davaları


Zaman zaman boşanma davası esnasında eşinden başka kişilerle cinsel birliktelik yaşayan vatandaşların, boşanma kararı sonrasında 3. kişiden olan çocuklarının soybağının gerçek biyolojik babalarıyla doğru kurulması adına hukuka aykırı yollara başvurulduğu görülmektedir. Eski eşleri ile çocukları arasında soybağı kurulması halinde ayrıca soybağının reddi(nesebin reddi davası) açmaktan imtina eden bu vatandaşlarımız, kendilerinin cezai sorumluluklarının doğmasına sebebiyet vermektedirler. Bu durumda Türk Ceza Kanunumuzda "Aile Düzenine Karşı Suçlar" başlığı altında 231. maddede bulunan "Çocuğun soybağını değiştirme suçu" meydana gelebileceği gibi, hukuka aykırı işlem uygulayan ve rapor veren sağlık personeli hakkında da "Resmi belgede sahtecilik suçu"ndan işlem yapılabilmektedir.


 

İddet Müddetinin Kaldırılmasına İlişkin Yargıtay Kararları

 

8. Hukuk Dairesi 2019/5511 E., 2021/4230 K. "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi ASLİ MÜDAHİL : ... DAVA TÜRÜ : Tanımanın İptali İLK DERECE MAHKEMESİ : Eskişehir 2. Aile Mahkemesi Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Eskişehir 2. Aile Mahkemesinin 28.11.2017 tarihli ve 2015/191 Esas, 2017/1048 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, Mahkeme hükmüne karşı asli müdahil Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine şeklinde hüküm kurulmuş olup, bu kez asli müdahil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi kararını temyizi üzerine Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü: KARAR

Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığı 16.03.2015 tarih ve 2015/6 sayılı Davanamesi ile davalı ...'ın, 14.03.2008 doğumlu Ahmet ... ve 04.03.2010 doğumlu Meliha Nur ... hakkında tanıma işlemi yaptığı, davalının Tepebaşı Sosyal Hizmet Müdürlüğü görevlilerine çocuk ... kendi çocuğu olmadığını beyan ettiği ileri sürülerek tanımanın iptalini istemiştir. Davalı ... cevap dilekçesi sunmamış, duruşmaya katılarak davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesince, Cumhuriyet Savcısının teknik delil elde etmeden eldeki davayı açtığından bahisle davanın reddine karar verilmiş, hüküm asli müdahil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili tarafından istinaf edilmiş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermiş, bu son karar asli müdahil Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava, 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 297 ve devamı maddelerinde düzenlenen tanımanın iptali istemine ilişkindir.

Baba ile çocuk arasında soybağı kurulmasının yollarının biri olan tanıma TMK’nin 295 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TMK’nin 295. maddesine göre tanıma; babanın, nüfus memuruna veya mahkemeye yazılı başvurusu ya da resmi senette veya vasiyetnamesinde yapacağı beyanla soybağının kurulmasıdır. Kurulan bu soybağının açılacak iptal davası ile kaldırılması mümkündür. TMK’nin 297. maddesinde tanıyanın iptal davası açma hakkı düzenlenmiştir. İlgili madde ile tanıyanın tanıma beyanındaki irade sakatlıklarına dayanak açacağı iptal davası ile tanımayı geçersiz hale getirmesine olanak tanınmıştır.

TMK’nin m. 297/f.l hükmüne göre tanıyanın; yanılma, aldatma veya korkutma sebebiyle açacağı tanımanın iptali istemli dava anaya ve çocuğa karşı açılmalıdır ve ana ve çocuk arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmaktadır.

Tanımaya karşı dava açabilecek diğer hak sahipleri ise, TMK’nin 298. maddesinde düzenlenmiştir. TMK’nin 298. maddesine göre ana, çocuk ve çocuğun ölümü halinde altsoyu, cumhuriyet savcısı, Hazine ve diğer ilgililer tanıyan, tanıyan ölmüş ise mirasçılarına karşı tanımanın iptalini dava edebilirler. Yine diğer davalarda olduğu gibi bu tanımanın iptali davasında da hak düşürücü süre bulunmaktadır. TMK’nin 300. maddesine göre tanıyanın dava hakkı, iptal sebebinin öğrenildiği veya korkunun etkisinin ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşecek, ilgililerin dava hakkı, davacının, tanımayı ve tanıyanın çocuğun babası olamayacağını öğrendiği tarihten başlayarak bir yıl ve her halde tanımanın üzerinden beş yıl geçmekle düşeceği, çocuğun dava hakkı ise ergin olmasından başlayarak bir yıl geçmekle, bu süreler geçtiği halde gecikmeyi haklı kılan sebep varsa, sebebin ortadan kalkmasından başlayarak bir ay içinde dava açılabilecektir.

6284 sayılı Kanunun 20/2. maddesi uyarınca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının gerekli görmesi hâlinde kadın, çocuk ve aile bireylerine yönelik olarak uygulanan şiddet veya şiddet tehlikesi dolayısıyla açılan idarî, cezaî, hukukî her tür davaya ve çekişmesiz yargıya katılabileceği düzenlenmiştir.

Dosyadaki bilgi ve belgelerin incelenmesinden; davaya konu çocuklardan 14.03.2008 doğumlu ... anne ... önceki evliliği sırasında, 04.03.2010 doğumlu ... ise iddet müddeti içerisinde dünyaya gelmesi nedeniyle dava dışı ... ... ile müşterek çocukları olarak farklı tarihlerde nüfusa kaydedildikleri, anne Kıymet ile dava dışı ...'nın 11.11.2009 kesinleşme tarihli karar ile boşandığı, henüz boşanma aşaması sürerken anne ve ... davalı ... ile birlikte yaşamaya başladıkları, bilahare annenin yatalak hasta olduğunun ve yaşı küçük çocuklara bakılamadığının asli müdahil kuruma ihbarı nedeniyle kurumca incelemelere başlandığı, bu görüşmeler sırasında bilgisine başvurulan tanıklarca çocuklardan Ahmet'e davalının kötü davrandığının beyan edildiği, her iki çocuğa sosyal hizmet görevlisi ...'ın vasi atandığı ve çocukların haklarında koruma kararı aldırılarak evvela kuruma, bilahare koruyucu aile yanına yerleştirildiği, sosyal hizmetler kayıtlarına göre davalı ...'in çocukları kurumda ziyaret etmediği, anne ... 15.05.2014 tarihinde öldüğü, dava dışı Mehmet ile çocuklar arasındaki soybağının Eskişehir 1. Aile Mahkemesinin 09/09/2014 kesinleşme tarihli, 2012/606-2014/413 sayılı kararı ile kaldırıldığı ve davalı ...'in her iki çocuğu 17.09.2014 tarihli, 5 nolu tanıma senedi ile tanıyarak nüfusuna tescil ettirdiği ve eldeki davanın açıldığı anlaşıldığına göre; özellikle dosya arasında bulunan sosyal inceleme raporları dikkate alındığında, İlk Derece Mahkemesince başkaca araştırma yapılmaksızın, davalı ...'in beyanını esas alarak davanın reddine karar vermesi doğru olmamıştır.

Kamu düzeni ile yakından ilgili olan tanımanın iptali davalarında, Türk Medeni Kanunu'nun 284. maddesinde belirtilen koşullar saklı kalmak kaydıyla, Hukuk Muhakemeleri Kanunu uygulanır. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 292/1. maddesinde, uyuşmazlığın çözümü bakımından zorunlu ve bilimsel verilere uygun olmak ve ayrıca sağlık yönünden bir tehlike oluşturmamak şartıyla, herkesin soybağının tespiti amacıyla vücudundan kan veya doku alınmasına katlanmak zorunda olduğu, haklı bir sebep olmaksızın bu zorunluluğa uyulmaması halinde hâkimin incelemenin zor kullanılarak yapılmasına karar vereceği hükmü bağlandığından, mahkemece sözkonusu hüküm çerçevesinde tanımanın iptali iddiası ile ilgili olarak davaya konu her iki çocuk yönünden DNA araştırması yaptırılıp, alınacak rapor da gözetilerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma ve inceleme ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmediğinden; Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf isteminin esastan reddine dair kararı kaldırılarak, İlk Derece Mahkemesi kararının bozulmasına karar vermek gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle Bölge Adliye Mahkemesi kararının 6100 sayılı HMK'nin 373/1 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, İlk Derece Mahkemesi kararının HMK'nin 371. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 24.05.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


 

8. Hukuk Dairesi 2017/7288 E., 2018/2224 K. "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi DAVA TÜRÜ : Babalığın Tespiti, Tazminat, Nafaka Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü. KARAR Davacı vekili dava dilekçesi ve duruşmadaki beyanında, davalı ile davacınnı 02/05/2013 tarihinde evlenip, 28/11/2014 tarihinde boşandıklarını, davacının boşanma gerçekleşmeden önce hamile kaldığını ve halen 25 haftalık hamileliğinin devam ettiğini, doğumun tahminen Haziran ila Ağustos aylarında alacağını, iddet müddeti içerisinde doğacak çocuk için davalının babalığına, doğum giderleri ve gebelik ve doğumun gerektirdiği diğer giderler için 10.000,00 TL maddi, 10.000,00 TL manevi tazminatın ve küçük için aylık 500,00 TL nafakanın davalından alınmasını istemiş; mahkemece, manevi tazminat istemine yönelik dava tefrik edilerek, küçük ...'nın babasının ... ve Huri oğlu 10/10/1983 doğumlu ... olduğunun tespitine, 4.003,00 TL maddi tazminatın davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine, tarafların müşterek çocuğu 2015 doğumlu ... lehine dava tarihi olan 15/05/2015 tarihinden itibaren her ay işletilecek şekilde 200,00 TL tedbir nafakası verilmesine, kararın kesinleşmesi ile tedbir nafakasının iştirak nafakası olarak devamı ile her ay davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.

Dava babalığın tespiti, TMK 304. maddede düzenlenen mali haklar ve küçük çocuk için nafaka istemine ilişkindir. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına ve mevcut deliller mahkemece takdir edilerek karar verildiğine, takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, aşağıdaki bent kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

Ancak, davacı 01.09.2015 tarihinde doğum yapmış ve ...adı verilen çocuk davacı ile davalı ...'nın evlilik birliğine 04.09.2015 tarihinde tescil edilmiştir.

TMK. 285. maddesi “Evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babası kocadır.

Bu süre geçtikten sonra doğan çocuğun kocaya bağlanması, ananın evlilik sırasında gebe kaldığının ispatıyla mümkündür.

Kocanın gaipliğine karar verilmesi hâlinde üçyüz günlük süre, ölüm tehlikesi veya son haber tarihinden işlemeye başlar.” hükmünü içermektedir. Davacı da evliliğin devamı sırasında hamile kaldığını iddia etmiş ve evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içerisinde doğum yapmış ve çocukta babası hanesine tescil edilmiştir. Mahkemece bu hüküm dikkate alınarak babalığın tespitine yönelik davanın reddine karar verilmesi yerine kabulü doğru görülmemiştir.

SONUÇ: Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nın 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine 15.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


 

11. Ceza Dairesi 2017/14034 E., 2017/8875 K. "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi SUÇ : Çocuğun soy bağını değiştirmek HÜKÜM : Mahkumiyet Temyiz dışı sanık ...'un katılan ... ile resmi olarak evli olduğu ancak boşanma davası devam ettiği, süreç içinde sanık ... ile gayrı resmi birliktelik yaşadığı, boşanmanın 25.01.2012'de kesinleştiği, 20.04.2012 tarihinde ... isminde bir çocuğun dünyaya geldiği, çocuğun babası ... olmasına rağmen iddet müddeti içinde doğan ...'ın evlilik birlikteliği içinde doğmuş gibi nüfusa baba hanesi ... olarak kayıt edilmesinden ibaret eylemde; sanık ...'in, ... yeni boşandığı ve kanunun aradığı süreyi doldurmadığı için resmi nikah yapamadıklarını, birlikte yaşadıkları süre içerisinde ... isminde bir çocuklarının olduğunu, çocuğunun rahatsızlandığını, tedavi işlemleri için nüfus cüzdanı gerekli olduğunu, bu nedenle nüfusa ...'ın baba ismini daha sonra değiştirmek üzere ... olarak kaydettirmek zorunda kaldıklarını, suç kastı ile hareket etmediğini savunarak suçlamayı kabul etmemesi; Özel Sevgi Hastanesi doğum raporunda, bebeğin baba adının “...” olarak kayıtlı olması ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 285 ve 295. maddelerindeki “evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içerisinde doğan çocuğun babası kocadır ve başka bir erkek ile soybağı bulunan çocuk, bu bağ geçersiz kılınmadıkça tanınamaz.” düzenlemeleri, nüfusa kaydedilen çocuk ...'ın doğum tarihi dikkate alındığında, çocuğun biyolojik baba olan sanık ...'in üzerine derhal kayıt edilmesinin mümkün olmaması, resmi nikahlı eşin üzerine kaydedilmesinin yasadan kaynaklanan bir zorunluluk olması karşısında; suçun unsurlarının oluşmayacağı gözetilmeden, beraat yerine yazılı şekilde çocuğun soybağını değiştirme suçundan mahkumiyet hükmü kurulması,

Yasaya aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.12.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


 

11. Ceza Dairesi 2015/9803 E., 2017/4244 K. "İçtihat Metni"


MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi SUÇ : Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği HÜKÜM : Sanık ... hakkında: beraat Sanık ... hakkında: mahkumiyet 1-Sanık ... hakkında kurulan beraat hükmüne yönelik Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı dosya içeriğine uygun şekilde gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının reddiyle hükmün ONANMASINA,

2-Sanık ... hakkında kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik sanık müdafiinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

a) Doktor olan sanığın boşandıktan sonra yeni bir evlilik yapmak istediği, iddet müddetinin kaldırılmasına ilişkin dava kapsamında, hamile olduğunu bildiği halde, hastaneden hamile olmadığına dair rapor temin ederek, resmi belgede sahtecilik suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; sanığın suçlamayı kabul etmeyerek kendisinin kan verdiğini ve söz konusu raporu aldığını savunması karşısında; gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespit edilmesi bakımından, hamilelik testine esas alınan kan numunesinin kan grubu ile sanığın kan grubunun aynı olup olmadığının ve 05.01.2012 tarihi itibarıyla sanığın hamilelik süresi de gözetilerek, hamile olduğu halde laboratuvar testinin kişinin hamile olmadığına ilişkin hatalı sonuç verme ihtimalinin ne olduğu konusunda bilirkişi raporu temin edilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

b)Kabule göre de;

aa)Sanığın radyoloji uzmanı olduğu ve olay tarihinde hamilelik testi verilmesine ilişkin olarak hastanede görevinin bulunmaması, suç konusu raporu düzenleyen diğer sanık hakkında beraat kararı verilmesi, ayrıca sanığın kamu görevlisi olan ve raporu düzenlediği iddia edilen doktorlar ile diğer hastane görevlilerini sahte rapor vermeye azmettirdiğine ilişkin bir delil de olmaması karşısında, sanığın eyleminin TCK'nın 204/1 maddesi kapsamında olduğu gözetilmeden yazılı şekilde TCK'nın 204/2 maddesi uyarınca cezalandırılması,

bb)5237 sayılı TCK’nın 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK'nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 06.06.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


 

ankara aile avukatı



bottom of page