top of page
  • Avukat Baran DELİL

Evlilik Birliğinin Temelinden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davası

Delil Hukuk Bürosu

evlilik birliğinin sarsılması şiddetli geçimsizlik boşanma
 

Makale İçeriği:

 

Boşanma Davası Nedir?


Evlilik birliğinin sarsılması(şiddetli geçimsizlik veya evlilik birliğinin temelinden sarsılması) nedeniyle boşanma davaları hakkında detay bilgiler paylaşmadan önce boşanma davaları hakkında genel bir bilgilendirme yapılması gerekmektedir.


Boşanma davası, kaynağını Anayasamız ve Türk Medeni Kanunumuzda bulan evlilik kurumunun sona erme sebeplerinden biridir. Evlilik, eşlerden birinin ölümü, gaipliğine karar verilmesi veya cinsiyet değiştirmesi, evliliğin butlanına veya iptaline karar verilmesi veya boşanma ile sona erer.


Görüldüğü üzere boşanma, evlilik birliğinin sona erme sebeplerinden birisidir. Eşler, boşanma ve ferileri hususunda birlikte karar vererek anlaşmalı olarak boşanabilecekleri gibi, boşanmanın ferileri veya mal paylaşımı konusunda anlaşma sağlanamaması halinde çekişmeli olarak da boşanabileceklerdir. Dolayısıyla boşanma davaları, tarafların boşanmaya, boşanmanın ferilerine(velayet, nafaka, tazminat), ziynet ve mal paylaşım hususlarına ilişkin olarak anlaşmaya varıp varamadıklarına göre anlaşmalı boşanma davası veya çekişmeli boşanma davası şeklinde görülebilmektedir.


Sebeplerine göre boşanma davaları ise kanunda sınırlı olarak sayılmıştır ve daha farklı bir şekilde tasniflendirilir:


Bu makalemizde yalnızca genel boşanma sebeplerinden şiddetli geçimsizlik/evlilik birliğinin temelden sarsılması konusunu işlemekteyiz. Boşanma davaları, çekişmeli/çekişmesiz boşanma ve özel boşanma sebepleri/genel boşanma sebepleri şeklinde farklı ana başlıklar altında incelenebilmekte olup, boşanma davaları hakkında genel olarak bilgi sahibi olmak için tıklayınız: Boşanma Davası ve Ferileri



Şiddetli Geçimsizlik(Evlilik Birliğinin Sarsılması) Nedeniyle Boşanma Davası


Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davaları, çekişmeli veya anlaşmalı olarak açılabileceği gibi, çekişmeli olarak açılan davanın davacı tarafından kabul edilmesi halinde de anlaşmalı olarak tamamlanabilmektedir.


Türk Medeni Kanunumuzun 166. maddesinde düzenlenmiş olan evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma davaları, 166. madde içerisinde hem çekişmeli hem de anlaşmalı olarak açılabilecek şekilde düzenlenmiştir. Dolayısıyla evlilik birliğinin temelinden sarsılması(şiddetli geçimsizlik) nedeniyle boşanma davaları iki şekilde açılabilir:

  1. Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle çekişmeli boşanma davası,

  2. Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle anlaşmalı boşanma davası



a) Şiddetli Geçimsizlik(Evlilik Birliğinin Sarsılması) Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davası


Eşler arasındaki evlilik birliğinin, eşlerin ortak hayatı sürdürmelerinin kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olması halinde, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Ancak davayı açan eşin diğer eşe oranla kusuru daha ağır ise davalı eşin davaya itiraz hakkı vardır. Bu nedenle açılan boşanma davaları, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası veya evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma davası olarak nitelendirilmektedir. Zina veya terk ve benzeri boşanma nedenlerine nazaran daha genel nitelikli bir boşanma sebebi olan şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davası, evlilik birliğinin sürdürülmesinin taraflardan beklenemeyeceği her halde açılabilir ve boşanmak isteyen çiftlere uygulamada çok geniş bir gerekçe alanı tanımaktadır. Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle boşanma davaları, Türk Medeni Kanunumuzun 166. maddesinde düzenlenmiştir.


Çekişmeli boşanma davaları hakkında genel olarak bilgi sahibi olmak için konuya ilişkin makalemizi okuyabilirsiniz: Çekişmeli Boşanma Davası


a.1) Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davasının Şartları


Türk Medeni Kanunumuzun 166/1. Maddesine Göre: "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir."

Görüldüğü üzere evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması veya diğer adıyla şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davalarına ilişkin olabildiğince soyut ve genel bir ifade kullanılmıştır. Buna göre, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için:

  1. Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olmalı,

  2. Eşlerin ortak hayatı sürdürmelerinin kendilerinden beklenmeyecek nitelikte bir hal ve vaziyetin mevcudiyeti söz konusu olmalı,

  3. Eşlerden biri tarafından boşanma davası açılmış olmalıdır,

  4. Boşanma davasını açan eşin diğer eşe nazaran kusursuz veya daha az kusurlu olması(TMK 166/2. maddesi gereğince) gerekmektedir.

Bu maddede yer alan ifadeler, oldukça soyut ve basit gibi görünseler de; bu durum kanun koyucunun, tarafların boşanmaya dair haklı menfaatlerini zedelememe iradesinden kaynaklanmaktadır. Evlilik birliği ne zaman sarsılır? Ortak hayatın sürdürülmesinin eşlerden beklenmeyecek derecede güç bir hale gelmesi hangi koşul ve şartlarda söz konusu olur? Bu gibi soruların cevabı kanun maddesinin metninde yer almamaktadır. Bu nedenle hakime takdir yetkisi verilmiş olduğu ortadadır. Dolayısıyla şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davalarında, uygulamada verilmiş olan emsal kararlar ve özellikle Yargıtay içtihatlarının önemi büyüktür.


Evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması; eşlerin arasında şiddetli ve çok ciddi bir geçimsizlik bulunması yahut anlaşmazlık bulunması anlamına gelir. Burada şiddetli geçimsizlikten kasıt her türlü kavga veya uyuşmazlık değildir. Evlilik birliğinin doğası gereği bir takım anlaşmazlıkların olması beklenir ve bu anlaşmazlıklar boşanma davasının kabulü için yeterli görülmez. Burada evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması hususu tespit edilirken eşler arasında görülmüş olan geçimsizlik veya anlaşmazlığın ciddiyet ve şiddet derecesinin saptanmasında: Bu durumun eşler arasındaki ilişkiyi, evlilikten beklenen amacı gerçekleştiremeyecek derecede sarsmış olup olmadığına bakılır.


Eğer eşler arasında evliliği sürdürme konusunda ruh ve istek kalmamışsa, aralarındaki anlaşmazlıklar onların bu iradesini ve bilincini söndürmüşse evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir. Burada yaşanan anlaşmazlığın niteliği önemli değildir, Yargıtay'ın konuya ilişkin olarak vermiş olduğu emsal kararlardan(içtihat) da görüleceği üzere çok çeşitli sebepler evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunu gösterebilir. Burada önemli olan geçimsizliğin evlilik birliğini temelinden sarsacak kadar ciddi ve şiddetli olmasıdır. Hakim, dava esnasında evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olup olmadığını takdir edecektir. Bu takdir esnasında hakimin, evlilik birliğinin devamında ahlaki ve toplumsal fayda olup olmadığını, eşler ve çocuklar için sürdürülmeye değer bir yararın bulunup bulunmadığını da göz önünde bulundurmalıdır.

Hakimin evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanmaya karar verebilmesi için ortak hayatın devamının taraflar için katlanılamaz olduğuna da kanaat getirmiş olması gerekir. Ortak hayatın devamının iki eş için de katlanılmaz olmasına gerek yoktur, ortak hayatın eşlerden yalnızca biri için çekilmez hale gelmiş olması yeterlidir. Bu şart eşlerin durumuna göre belirleneceği için sübjektiftir. Hakim bu konuyu takdir ederken oldukça geniş bir takdir yetkisine sahiptir. Bu konunun takdiri esnasında hakim aynı zamanda eşlerin sosyal çevrelerini, eğitim durumlarını, yaşadıkları ve yetiştikleri çevreyi de göz önünde bulunduracaktır. Nitekim bazı çevreler için çekilmez olarak kabul edilen bir sebep farklı bir sosyal çevrede anlayışla karşılanabilir.



a.2) Davalının Boşanma Davasına İtiraz Hakkı


Şiddetli geçimsizlik(evlilik birliğinin temelinden sarsılması) nedeniyle boşanma davasında davacının kusurunun daha ağır olması halinde, davalı tarafından açılan davaya itiraz edilebilir. Ancak söz konusu itiraz dürüstlük kuralına veya hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırı olmamalıdır. Şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davasına yönelik itirazlarda hakkın kötüye kullanılması hususunun tespitinde esas alınan ölçüt, evlilik birliğinin sürdürülmesinde davalı ve müşterek çocuklar(mevcut iseler) bakımından korunmaya değer bir yararın kalıp kalmadığıdır. Böyle bir faydanın mevcut olmaması halinde boşanmaya hükmedilir.


Türk Medeni Kanunumuzun 166/2. Maddesine Göre: "Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir."

Evlilik birliğinin sarsılması sebebi yani halk arasında bilinen ve kanundaki eski ismiyle şiddetli geçimsizlik sebebi mutlak boşanma sebebi değildir. Hakim mutlaka boşanmaya karar vermek zorunda olmayıp, durumun niteliklerine göre takdir hakkını kullanabilir. Evlilik birliğinin temelden sarsılmasında öne sürülen sebepler hakim tarafından incelenir ve hakim, boşanmaya karar verebilmek için, ortak hayatın devamının taraflar için katlanılamaz olduğunu ve evlilik birliğinin devamında eşler ve çocuklar için korunmaya değer bir yarar kalmadığını takdir etmelidir. Öne sürülen boşanma sebepleri ortak hayatı çekilmez kılar nitelikte değilse yahut davacı daha kusurlu iken dava açmış ve davalı tarafından dürüstlük kuralına uygun bir şekilde itiraz ediliyorsa hakim boşanma davasını reddedebilir.



b) Şiddetli Geçimsizlik(Evlilik Birliğinin Sarsılması) Nedeniyle Anlaşmalı Boşanma Davası


Yukarıda, şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma davalarının çekişmeli veya anlaşmalı olarak açılabileceğinden bahsetmiştik. Gerçekten de halk arasında kısaca "anlaşmalı boşanma davası" olarak bilinen dava türü esasen Türk Medeni Kanunumuzun "Evlilik Birliğinin Sarsılması" başlıklı 166. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiş olan davalardır.


Türk Medeni Kanunumuzun 166/3. Maddesine Göre: "Evlilik en az bir yıl sürmüş ise, eşlerin birlikte başvurması ya da bir eşin diğerinin davasını kabul etmesi hâlinde, evlilik birliği temelinden sarsılmış sayılır. Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır. Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir. Bu değişikliklerin taraflarca da kabulü hâlinde boşanmaya hükmolunur. Bu hâlde tarafların ikrarlarının hâkimi bağlamayacağı hükmü uygulanmaz."

Boşanma davalarında davacı taraf, davalı kabul etse dahi evlilikte şiddetli ve ciddi bir anlaşmazlık olduğunu ve bu sebeple ortak hayatın devamının eşlerden beklenemeyeceğini ispatlamak zorundadır. Bunun tek istisnası ise anlaşmalı boşanma davasıdır. Eşlerden birinin açtığı davayı diğer eşin kabul etmesi yahut eşlerin anlaşarak boşanma davası açması durumunda evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı kabul edilir. Ancak bu durumda hakim boşanmaya karar vermek durumundadır.


Evlilik birliğinin sarsılması nedeniyle anlaşmalı boşanma davalarına ilişkin detaylı bilgi edinmek için konuya ilişkin makalemizi okuyabilirsiniz: Anlaşmalı Boşanma Davası


b.1) Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Anlaşmalı Boşanma Davasının Şartları


Anlaşmalı boşanma davasının şartları, yukarıda alıntılamış olduğumuz TMK 166/3. maddesinde yer almaktadır. Buna göre:

  1. Anlaşmalı boşanmak isteyen çiftin evliliği en az 1(bir) yıl sürmüş olmalıdır,

  2. Eşler anlaşmalı boşanmak için birlikte başvurmuş olmalı ya da taraflardan birinin açacağı dava diğer eş tarafından kabul edilmiş olmalıdır,

  3. Hakim tarafları bizzat dinlemeli ve tarafların serbest iradeleri ile karar verdiklerine kanaat getirmelidir,

  4. Taraflar boşanmanın mali sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulmuş olmalıdır,

  5. Hakim tarafından tarafların veya çocukların menfaati dikkate alınmak suretiyle anlaşma içeriğinde herhangi bir değişiklik yapılırsa, bu değişiklik taraflarca kabul edilmiş olmalıdır

Hakimin tarafları bizzat dinlemesi şu anlama gelir: Taraflar bizzat duruşmaya katılıp anlaşmalı boşanma iradelerini sözlü olarak da tutanağa geçirmelidir.


b.2) Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Anlaşmalı Boşanma Davasının Kesinleştirilmesi


Anlaşmalı boşanma davasında duruşmanın yapılması ile birlikte boşanmaya hükmedilir. Ancak vatandaşlarımızın en çok yaptığı hata, söz konusu bu boşanma hükmünün kesinleştirilmemesidir. Anlaşmalı boşanma hükmü de aynı çekişmeli boşanma davası ve diğer davalarda olduğu gibi gerekçeli kararın tebliğe çıkarılması ile birlikte kesinleştirilmelidir. Yalnızca duruşmada boşanmaya hükmedilmesi yeterli değildir.


Dolayısıyla öncelikle gerekçeli kararın yazılması beklenir, gerekçeli karar yazıldıktan sonra tebliğe çıkarılır veya herhangi bir sebeple sürecin hızlandırılması gerekiyorsa mahkeme kalemine gidilerek elden tebliğ alınır. Akabinde iki haftalık istinaf süresi içerisinde istinaf edilmezse veya taraflarca istinaftan feragat edilirse kesinleştirme şerhi işlenir ve boşanmaya ilişkin kayıtlar nüfus müdürlüğüne iletilir.



Kusurlu Olan Eş, Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davası Açabilir Mi?


Şiddetli geçimsizlik nedeniyle anlaşmalı veya çekişmeli olarak boşanma davası açılabildiğinden söz etmiştik. Anlaşmalı boşanma davasında herhangi bir kusur tespiti yapılmayacağından dolayı bu davayı kusurlu olan eş de açabilir.


Ancak şiddetli geçimsizlik nedeniyle çekişmeli boşanma davasının açılması halinde Türk Medeni Kanunumuzun 166. maddesinin 2. fıkrası hükmü devreye girecektir.


Türk Medeni Kanunumuzun 166/2. Maddesine Göre: Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.

Madde hükmünde yer alan açık hüküm gereği, davayı açan tarafın kusurunun daha ağır olması halinde davalının davaya itiraz hakkı vardır. Burada davacının davalıdan daha fazla kusurlu olduğu hususu ileri sürülebilir ve yapılacak olan yargılama sonucunda bu husus ispat edilirse, davanın reddedilmesi gerekir. Bu durum, bir kişinin kendi kusuruna dayanarak hak kazanamaması ilkesinden doğar.


Ancak davacının kusurunun daha fazla olması dava açmasının önünde bir engel değildir. Burada itiraz kurumu niteliği itibariyle defi olarak düzenlenmiştir. Davalı itirazla öne sürmediği sürece hakim tarafından bu husus resen incelenmeyecek ve göz önünde bulundurulmayacaktır. Davalı eşin davaya itirazı yeterli olmayıp, davalı tarafından davacı eşin daha kusurlu olduğu ispat edilmelidir.


Davalı eşin, davacı eşe karşı itiraz hakkını kullanırken kötü niyetli hareket etmemesi de şart sayılmıştır. Nitekim hukukun kötü niyeti korumayacağı da genel bir ilkedir. Hakim davalının kötü niyetli hareket edip etmediğini durumun niteliklerine göre tespit edecektir. Davalı boşanma arzu ve niyetinde ancak davacıdan daha fazla yarar ve imkan sağlamak üzere yahut sırf davacıya güçlük çıkarmak için itiraz hakkını kullanıyorsa kötü niyetli olduğu kabul edilir. Bununla birlikte evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa da boşanmaya her türlü karar verilebilecektir. Nitekim bu durumda davalının itiraz etmesi de kötü niyetli olarak kabul edilecektir.


Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması Nedeniyle Boşanma Davasına Hangi Durumlarda Başvurulabilir?

"Hangi sebepler evlilik birliğinin sarsılması olarak kabul edilir?" yahut "hangi durumlarda evlilik birliğinin sarsılması sebebiyle boşanma davası açabilirim?" avukatların en çok karşılaştıkları sorulardır.


Burada net ve açık bir sebep söylemek mümkün değildir. Hakim sebepleri koşullara göre değerlendirecek olup, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hususunda Yargıtay kararları bize ışık tutar. Bu sebeplerden bazıları şunlardır:

  • Eşini sevmediğini söylemek

  • Aşırı kıskançlık göstermek

  • Bağımsız konut sağlamamak (Kayınvalide/kayınpederle birlikte oturulacak şekilde konut sağlanmasının, bağımsız konut kapsamında değerlendirilmediğine dikkat edilmelidir.)

  • Altını ıslatmak

  • Eşin tedavisini yaptırmaktan kaçınmak

  • Sürekli kavga etmek

  • Kayınpeder veya kayınvalidenin, eşe kötü davranmasına engel olmamak

  • Kadının mesleğini icra etmesine mani olmak

  • Aşırı şekilde borçlanarak birçok icra takibine sebep olmak

  • Eşi sosyal ortamlardan soyutlamak

  •  Eşine iftira etmek

  • Aile sırlarını açıklamak

  • Eşi ailesi ile görüştürmemek

  • Eşin ailesine hakaret etmek

  • Başkasını sevdiğini söylemek

  • At yarışı oynamak ve ailenin ekonomik durumunu tehlikeye düşürmek

  • Cimri olmak (Cimriliğin, tutumlu olma sınırını aşması gerekmektedir.)

  • Üvey çocuklara kötü davranmak

  • Eşin dövülmesine seyirci kalmak

  • Ev eşyasına zarar vermek

  • Sürekli alkol almak

  • Haklı sebep olmaksızın yıkanmaktan kaçınmak

  • Eşlerden birinin diğerinin cebinden para alması

  • Fuhuş yapmaya zorlamak

  • Ağız kokusu konusunda tedaviden kaçınmak

  • Evi sık sık terk etmek (Yukarıda belirttiğimiz terke dayalı boşanma davasıyla karşılaşmak istemeyen eşe karşı, bu sebebe dayanılarak boşanma davası açılabilecektir.)

  • Eşin hastalığı ile ilgilenmemek

  • Cinsel ilişki kuramamak

  • Cinsel ilişkiden kaçınmak

  • Zorla ters ilişki kurmak



Boşanmanın Ferileri, Ziynet Eşyaları ve Evlilik Mallarının Paylaşımı


Boşanmanın ferileri: Tazminat, nafaka ve ziynet eşyalarıdır. Boşanma davası ile birlikte boşanmanın ferileri ve eğer tefrik edilmemişse ziynet eşyalarına ilişkin talepler de hükme bağlanabilir. Ancak taleple bağlılık ilkesi gereğince bu hususların taraflarca usulüne uygun bir şekilde talep edilmiş olması gerekeceği unutulmamalıdır.


Evlilik birliğinin süresi içerisinde edinilmiş olan mallar ise, boşanma davasından sonra görülecek olan mal rejiminin tasfiyesine ilişkin ayrı bir dava ile birlikte paylaştırılır. Bu noktada taraflarca halk arasında evlilik sözleşmesi olarak bilinen mal rejimi sözleşmesinin yapılmış olup olmadığı hususu dikkate alınmalı ve tarafların arasında geçerli olan mal rejiminin kurallarına uygun bir şekilde paylaşım gerçekleştirilmelidir. Mal rejiminin tasfiyesi davası, katkı payı alacağı davası, katılma payı alacağı davası veya değer artış payı alacağı davası olarak da bilinmektedir. Mal rejiminin tasfiyesi davası boşanma davası ile birlikte açılabilmekteyse de, bu davaya ilişkin hüküm kurulabilmesi için öncelikle boşanma davası bekletici mesele yapılır. Çünkü boşanma hükmü kesinleşmeksizin mal rejiminin tasfiyesine hükmedilemez.


Tabii yukarıda açıklamış olduğumuz bu durum, sadece şiddetli geçimsizlik(evlilik birliğinin sarsılması) sebebiyle açılan çekişmeli boşanma davaları için geçerlidir. Anlaşmalı boşanma davası ile taraflar boşanmanın ferileri, ziynet eşyaları ve mal paylaşımına dair hukuk düzeninin sınırları içerisinde diledikleri şekilde hüküm kurulmasını talep edebilirler. Bu halde mal paylaşımı için boşanma davasının boşanma ile sonuçlanması ve hükmün kesinleşmesinin beklenmesi de gerekmez.


Boşanmanın ferileri, ziynet eşyaları ve mal paylaşımına dair detaylı bilgi edinmek için konuya ilişkin makalelerimizi okuyabilirsiniz:



Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Çekişmeli Boşanma Davasında Deliller


Şiddetli geçimsizlik nedeniyle anlaşmalı boşanma davasında anlaşmalı boşanma protokolü haricinde herhangi bilgi, belge ve evrakın delil olarak boşanma dava dosyasına sunulmasına gerek yoktur. Ancak çekişmeli boşanma davasında ileri sürülen tüm hususların ispatlanması gerekmektedir. Bu noktada yalnızca taraf ifadelerine dayanılarak hüküm kurulması mümkün değildir. Tarafların beyan etmiş oldukları hususlar arasından, tahkikat sonucunda hukuka uygun deliller ile ispat edilebilmiş olan hususlar seçilir ve bunlara dayanılarak hüküm kurulabilir.


Çekişmeli boşanma davalarında birçok delil sunulabilmesi mümkündür. Bunların başında: nüfus kayıtları, tanık beyanı, banka kayıtları ve hesap dökümleri, otel kayıtları, telefon arama ve mesajlaşma kayıtları(HTS kayıtları), sosyal medya yazışmaları, ekran görüntüleri, ses kayıtları, görüntü kayıtları gibi oldukça çeşitli ispat vasıtaları gelmektedir. Boşanma davasında kullanılabilecek olan delillere ilişkin makalelerimize göz atabilir ve hangi delillerin hangi hususları ispatlamaya yaracağına ilişkin detaylı bilgi edinebilirsiniz.



 

Şiddetli Geçimsizlik Nedeniyle Boşanma Davalarına İlişkin Yargıtay Kararları

 
  • Davalının kusurunun tespit edilememesi halinde boşanma davasının reddine ilişkin karar,

  • Şiddetli geçimsizlik nedeniyle çekişmeli boşanma davasında delillerin ve somut olguların değerlendirilmesi,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2725 E., 2020/800 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi "...

...

... II. UYUŞMAZLIK 10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; boşanmaya sebep olan olaylarda davalıdan kaynaklanan kusurlu bir davranışın ispatlanıp ispatlanmadığı, buradan varılacak sonuca göre davacının evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları; "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 T., 2014/2-594 E. ve 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dâhi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.

18. Bu açıklamalar kapsamında elde ki davaya gelince; yerel mahkemece boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin "davacının özürlü çocuğu Aliye'ye bakmadığı, müşterek konutu terk ettiği ve daha sonra bütün eşyalarını taşıyarak evden ayrıldığı" şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının ispatlandığı kabul edilerek davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş, davalı vekili kararı bu nedenle temyiz etmiştir. Özel Dairece yapılan incelemede; davacı erkek eşin "defol git sana bakmak zorunda değilim" diyerek kadın eşi evden kovduğu, evlilik birliğine ilişkin görevlerini yerine getirmediği, ayrılmalarından sonra arayan eşine "boşanacağım, her şeyimi de çocuklarıma vereceğim" demesi şeklinde gerçekleşen boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu, davalı kadın eşe ise atfı kabil bir kusurun ispatlanamadığı gerekçesiyle karar bozulmuştur.

19. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; toplanan delillerden; davalı kadın eşin, davacının bakıma muhtaç kızı Aliye’ye çok iyi baktığı, birlikte gezmeye götürdüğü, kuran okuma günlerine dâhi birlikte katıldıkları, kızın kişisel bakım ve temizliğinin yapılmış şekilde görüldüğü, son olarak davacı erkek eşin kovması sonucu ortak evi terk etmek zorunda kaldığı anlaşılmaktadır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tanık beyanlarının TMK’nın 166/1. maddesinde yer alan temelinden sarsılma durumunu kabule elverişli olmadığı, yukarıda açıkça vurgulandığı üzere Kanun’un 166/1- 2. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşten kaynaklanan az da olsa kusurlu bir davranışın ispat edilmesi gerektiği, ne var ki somut olayda davalı eşten kaynaklı kusurlu bir davranışın ispat edilemediği, bu nedenle tam kusurlu davacının davasının reddi gerekirken, delillerin takdirinde hataya düşülerek isabetli bulunmayan gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

20. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır. ...

...

..."


 
  • Eşine şiddet uygulayan, hakaret eden ve fiili ayrılık döneminde onu tehdit eden erkek eşin; eşine hakaret eden, onun anne ve babasına bağıran, babasına kızıp perdeyi çekip koparan ve telefonu yere fırlatan kadına göre ağır kusurlu olduğuna ilişkin karar,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/6161 E., 2021/793 K. sayılı kararı "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ : Karşılıklı Boşanma "...

...

... İlk derece mahkemesi kararında davalı-davacı erkeğe eşine şiddet uyguladığı, onu tehdit ettiği, evin ihtiyaçlarını karşılamadığı, eşine hakaret edip bağırdığı, annesinin eşine imalı sözlerine sessiz kaldığı, eşinin amcası ve yengesine hakaret edip onları tehdit ettiği; davacı-davalı kadına da eşine hakaret ettiği, erkeğin anne ve babasına bağırdığı, babasına kızıp perdeyi çekip kopardığı ve telefonu yere fırlattığı vakıaları kusur olarak yüklenerek boşanmaya neden olan olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğuna hükmedilmiştir. İlk derece mahkemesi hükmüne karşı erkek tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve bölge adliye mahkemesince erkeğin eşini fiili ayrılık döneminde tehdit ettiği, kadının da istinaf edilmemek suretiyle kesinleşen kusurlu davranışlarına göre, eşine hakaret ettiği, erkeğin anne ve babasına bağırdığı, babasına kızıp perdeyi çekip kopardığı ve telefonu yere fırlattığı ve böylelikle boşanmaya neden olan olaylarda kadının ağır, erkeğin az kusurlu olduğuna karar verilmiştir. Bölge adliye mahkemesi kararının gerekçesinde, erkeğe ilk derece mahkemesi tarafından kusur olarak yüklenen şiddet, hakaret, bağırma, ihtiyaçları karşılamama ve annesinin imalarına sessiz kalma vakıalarından sonra tarafların barışıp biraraya geldikleri, barışmadan önce erkeğin ailesi ile yaşayan tarafların daha sonradan ayrı ev kiraladıkları, barışma öncesi yaşanan vakıaların kadın tarafından affedilmiş sayılacağı ve bu vakıaların erkeğe kusur olarak yüklenemeyeceği belirtilmiştir.

Davalı-davacı erkeğin karşı dava dilekçesinde tarafların 2016 yılının Şubat ayında barışarak biraraya geldikleri, erkeğin ailesinden ayrı bir eve taşındıkları ve 2017 yılının Ocak ayında fiilen ayrıldıkları belirtilmiştir. Dosya kapsamındaki tanık beyanlarından erkeğin kadına yönelik şiddet ve hakaretlerinin tarafların barışmalarından sonra yaşanan olaylar olduğu anlaşılmıştır. Bu durumda, boşanmaya sebebiyet veren ve gerçekleşen vakıalarda eşine şiddet uygulayan, hakaret eden ve fiili ayrılık döneminde onu tehdit eden erkek; eşine hakaret eden, onun anne ve babasına bağıran, babasına kızıp perdeyi çekip koparan ve telefonu yere fırlatan kadına göre ağır kusurludur.

2-Yukarıda 1. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu, tazminat talep eden eşin ise kusursuz veya diğerine göre daha az kusurlu olması gerekir (TMK m.174). Bölge adliye mahkemesince davacı-davalı kadının ağır kusurlu olduğunun kabulü ve bu hatalı kusur belirlemesine göre erkek yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi isabetsiz olmuş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

3-Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek olan taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz nafaka isteyebilir (TMK m. 175/1). Davacı-davalı kadın boşanmaya sebebiyet veren olaylarda az kusurlu olup kadın yararına yoksulluk nafakasının koşulları oluşmuştur. Bu nedenle, kadının yoksulluk nafakası talebinin kabulü gerekirken, yazılı şekilde reddi doğru olmayıp bozmayı gerektirmiştir. ...

...

..."



 
  • Annesi ile birlikte kadını beğenmeyip eleştiren, küçümseyip manevi baskı kuran, kadının ortak çocuğa bakmasına müsaade etmeyen, tartışma sonrası kadını dedesinin evine bırakarak dönmek isteyen kadını eve almayan ve bir gün sonra da kıyafetlerini dedesinin evinin bahçesine bırakan erkek ile kişisel bakımını yapmayan, eşine hakaret eden ve birlik görevlerini yeterince yerine getirmeyen kadının eşit kusurlu olduğuna ilişkin karar,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2020/6184 E. 2021/781 K. sayılı kararı: "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Kayseri Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ : Karşılıklı Boşanma "...

...

... 3-Taraflar arasında görülen evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki nedenine dayalı karşılıklı boşanma davasının yapılan yargılaması sonunda, ilk derece mahkemesince davaların kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verilmiş ve fer'ilere hükmedilmiştir. İlk derece mahkemesi kararına karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuş ve bölge adliye mahkemesi kadının nafakaların, tazminatların ve ziynet alacağı talebinin miktarına ilişkin istinaf taleplerini kabul ederek ilk derece mahkemesinin kararını bu yönlerden kaldırmış; her iki tarafın kusur belirlemesine yönelik başvurularının esastan reddine karar vermiştir.

Bölge adliye mahkemesi, davacı-karşı davalı erkeğe annesi ile birlikte kadının yaptığı ev işlerini, halini ve tavrını beğenmeyip eleştirdiği, küçümseyip manevi baskı kurduğu, kadının ortak çocuğa bakmasına müsaade etmedikleri, tartışma sonrası kadını dedesinin evine bıraktığı, dönmek isteyen kadını eve almadığı, bir gün sonra da kıyafetlerini dedesinin evinin bahçesine bıraktığı; davalı-karşı davacı kadına da kişisel bakımını yerine getirmediği ve eşine hakaret ettiği vakıalarını kusur olarak yükleyip boşanmaya sebebiyet veren olaylarda erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğuna hükmetmiştir. Dosyanın tetkikinden, tarafların bölge adliye mahkemesi tarafından kabul edilen ve gerçekleşen kusurlu davranışları yanında, davalı-karşı davacı kadının birlik görevlerini yeterince yerine getirmediği anlaşılmıştır. Bu itibarla boşanmaya sebebiyet veren ve gerçekleşen kusurlu davranışlara göre; annesi ile birlikte kadını beğenmeyip eleştiren, küçümseyip manevi baskı kuran, kadının ortak çocuğa bakmasına müsaade etmeyen, tartışma sonrası kadını dedesinin evine bırakarak dönmek isteyen kadını eve almayan ve bir gün sonra da kıyafetlerini dedesinin evinin bahçesine bırakan erkek ile kişisel bakımını yapmayan, eşine hakaret eden ve birlik görevlerini yeterince yerine getirmeyen kadın eşit kusurludur. Bu itibarla, erkeğin ağır, kadının az kusurlu olduğuna hükmedilmesi doğru bulunmamış ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

4-Yukarıda 3. bentte açıklandığı üzere, tarafların boşanmaya sebebiyet veren olaylarda eşit derecede kusurlu oldukları anlaşılmaktadır. Boşanma sonucu maddi ve manevi tazminata hükmedilebilmesi için tazminat yükümlüsünün kusurlu, tazminat talep eden eşin ise kusursuz veya diğerine göre daha az kusurlu olması gerekir (TMK m. 174). Bölge adliye mahkemesince davacı-karşı davalı erkeğin, davalı-karşı davacı kadına nazaran ağır kusurlu olduğunun kabulü ve bu hatalı kusur belirlemesine göre kadın yararına maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi isabetsiz olmuş ve bozmayı gerektirmiştir.

...

...

..."

 
  • Erkek eşin kadın eşe süreklilik arz edecek şekilde fiziksel ve psikolojik şiddet uygulaması halinde evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olduğunun kabul edilmesi gerekeceğine ilişkin karar,

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2019/4947 E. 2019/12297 K. sayılı kararı: "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi DAVA TÜRÜ : Boşanma "...

...

... Yapılan yargılama ve toplanan delillerden davalı erkeğin kadına yönelik olarak süreklilik arz eden fiziksel şiddetinin bulunduğu, kadına hakaret ettiği ve onu tehdit ettiği kadının bu vakıalara usulüne uygun olarak dilekçelerinde dayandığı anlaşılmıştır. O halde, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizlik mevcut ve sabittir. Olayların akışı karşısında davacı kadın dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya karar verilecek yerde, yetersiz gerekçeyle davanın reddi yerinde görülmemiş ve kararın bozulmasını gerektirmiştir.

...

...

..."


 
  • Kusurlu eşin boşanma davası açmasına ilişkin karar,

  • Taraflardan birinin akıl sağlığının yerinde olmadığına ve bu nedenle taraf ehliyetine sahip olmadığına ilişkin iddiaların usulüne uygun raporlarla doğrulanmadığı müddetçe kusurluluğu ortadan kaldırmayacağına ve hükme esas teşkil edemeyeceğine ilişkin karar,

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2300 E. 2020/704 K. sayılı kararı: "İçtihat Metni"

MAHKEMESİ :Aile Mahkemesi "...

...

... II. UYUŞMAZLIK 10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı kadının 07.04.2014 ve 24.09.2014 tarihli raporlarda "kadının dava ve taraf ehliyetine sahip olduğu, kısıtlanmasını gerektirir bir durumunun bulunmadığının" belirtilmesine rağmen; ilk derece mahkemesi ve Özel Dairece belirlenen kusurlu davranışlarının iradi olup olmadığı ve buradan varılacak sonuca göre davacı erkeğin evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayalı boşanma davasının kabulünün gerekip gerekmediği noktalarında toplanmaktadır. III. GEREKÇE 11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.

12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları; "Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir. Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.” hükmünü taşımaktadır.

13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.

14. Boşanma hukukuna yön veren temel ilkeler; irade ilkesi, kusur ilkesi, evlilik birliğinin sarsılması ilkesi, elverişsizlik ilkesi ve eylemli ayrılık ilkesi olarak beş grupta toplanmaktadır. Maddenin bir ve ikinci fıkraları, esasen evlilik birliğinin sarsılması ilkesine dayalı olup, birliğin sarsılıp sarsılmadığı hususunda karar vermeye yetkili hâkimin ise tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları uyarınca bir karar vermesi gerekliliği nedeniyle; kusur ve evlilik birliğinin sarsılması ilkelerinin her ikisinin de varlığını kapsamaktadır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekmektedir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır.

15. Öte yandan, söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 tarihli ve 2014/2-594 E., 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.

16. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusurluluk durumlarını ise “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine“ karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.

17. Evlilik birliğinin temelinden sarsıldığı iddiasıyla boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz, az kusurlu veya eşit kusurlu (TMK m.166/1) olmaya gerek olmayıp, ağır kusurlu tarafın dahi (TMK m.166/2) dava hakkı vardır. Maddenin ikinci fıkrası uyarınca boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Tarafların TMK’nın 166/2. maddesine göre boşanmalarına karar verilirken dikkat edilmesi gereken husus; az kusurlu durumda olan davalı eşin açılan davaya itiraz hakkı olduğudur. Böyle bir durumda hâkim “ileri sürülen itirazın, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğuna ve ayrıca evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmadığı” kanaatine vardığı takdirde boşanmaya karar verilebilecektir. Başka bir ifadeyle davacının ağır kusurlu olduğu durumlarda, az kusurlu davalının boşanmak istememesi tek başına hâkimin davayı reddetmesini gerektirmez, az kusurlu eşin karşı çıkmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğu, ayrıca eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığının anlaşılması karşısında hâkim boşanma kararı vermelidir.

18. Bu açıklamalar kapsamında elde ki davaya gelince; kadın eşin "eşinin annesine fiziksel şiddet uyguladığı, babasının eşine fiziksel şiddet uygulamasına sessiz kaldığı ve intihar girişiminde bulunduğu" şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışlarının bulunduğu Mahkemenin ve Özel Dairenin kabulünde olup, buna karşılık erkek eşin de sürekli fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmıştır. Ne var ki; yerel mahkeme, kadın eşten kaynaklanan bu kusurlu davranışların iradi olmadığı gerekçesiyle boşanma davasının reddine karar vermiştir. Hükmün erkek eş tarafından temyizi üzerine, Özel Dairece, 07.04.2014 ve 24.09.2014 tarihli raporlar uyarınca kadın eşin kusurlu davranışlarının iradi olmadığından söz edilemeyeceği gerekçesiyle karar bozulmuştur. Dosyanın incelenmesinde; yerel mahkemenin kadın eş hakkında iki kez sağlık raporu düzenlettiği, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ait 07.04.2014 tarihli Sağlık Kurulu Raporu’nda göz, kulak burun boğaz, nöroloji, dâhiliye, genel cerrahi ve psikiyatri uzmanı olmak üzere altı uzman doktorun yer aldığı heyetin “Şahsın, dava ve taraf ehliyetine sahip olduğuna, kısıtlanmasının gerekmediğine, kendisine velayet hakkı tanınmasına ve çocuk ile şahsi ilişki tesisinin normal koşullarda uygun olduğuna” oybirliğiyle karar verdiği, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Baştabipliği Beyhekim Psikiyatri Kliniği’ne ait 24.09.2014 tarihli Rapor’da ise; ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı üç doktorun yer aldığı heyetin “Şahsın yapılan ruhsal durum muayenesi sonucunda bugünkü muayene bulgularıyla ve geçmiş hastane kayıtları incelendiğinde, dava ve taraf ehliyetine sahip olduğu, kısıtlanmasının gerekmediği, kendisine velayet hakkı tanınmasının ve çocuk ile şahsi ilişki tesisinin normal koşullarda uygun olduğu tıbbi kanaatine varıldığına” oybirliğiyle karar verdiği görülmektedir.

19. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; boşanmaya sebep olan olaylarda kadın eşin "eşinin annesine fiziksel şiddet uyguladığı, babasının eşine fiziksel şiddet uygulamasına sessiz kaldığı ve intihar girişiminde bulunduğu" buna karşılık erkek eşin de sürekli fiziksel şiddet uyguladığı ve hakaret ettiği anlaşılmıştır. Davalı hakkında düzenlenen ve yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan birbiri ile uyumlu 07.04.2014 ve 24.09.2014 tarihli raporlarda yazılı kararlar uyarınca kadın eşin boşanmaya sebebiyet veren olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışlarının iradi olmadığının söylenemeyeceği açıktır. Dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, boşanmaya sebep olan olaylarda davalı eşten kaynaklı kusurlu davranışların ispat edildiği, Kanun’un 166/1- 2. maddesi uyarınca boşanmaya karar verilebilmesinin şartlarının oluştuğu, bu nedenle boşanmaya karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde hataya düşülerek isabetli bulunmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

20. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce, mahkemece verilen direnme kararının onanması gerektiği, direnme gerekçesinin isabetli olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca yukarıda belirtilen nedenlerle benimsenmemiştir.

21. Hâl böyle olunca mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hükmün Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenler yanında yukarıda yazılı ilave nedenlerle bozulması gerekmiştir. ...

...

..."


 
ankara boşanma avukatı

bottom of page